Abdulbaki Gölpınarlı Meali |
|
Nûn, andolsun kâleme ve yazdıklarına.(68:1) | |
Sen, Rabbinin nîmeti sâyesinde deli değilsin.(68:2) | |
Ve sana, tükenmez, minnetsiz bir mükâfat var.(68:3) | |
Ve şüphe yok ki sen, pek büyük bir ahlâka sâhipsin elbette.(68:4) | |
Yakında sen de görürsün ve onlar da görürler.(68:5) | |
Deliliğe uğramış hanginiz?(68:6) | |
Şüphe yok ki Rabbin, kendi yolundan sapanı da daha iyi bilir ve o, doğru yolu bulanları da daha iyi bilir.(68:7) | |
Artık yalanlayanlara itâat etme.(68:8) | |
Onlara yumuşaklık göstermeni arzularlar, öyle hareket etsen onlar da yumuşaklık gösterirler.(68:9) | |
Ve itâat etme çok yemin edenlerin, reyinde isâbet bulunmayanların hiçbirine.(68:10) | |
Ayıp arayan, kovucu ve söz getirip götürücüyle.(68:11) | |
Hayrı tamâmıyla meneden haddini aşmış suçluya.(68:12) | |
Ayrıca da çirkin ve kötü huylu soysuza.(68:13) | |
Mal mülk ve evlât sâhibi bile olsa.(68:14) | |
Ona âyetlerimizi okuyunca eskilere âit masallar dedi.(68:15) | |
Büyüyüp bir hortuma dönen burnuna, yakında bir damga vururuz.(68:16) | |
Ve biz, onları açlıkla, kıtlıkla sınarız, nitekim o bahçe sâhiplerini de sınamıştık; hani, sabahleyin erkenden, bahçelerindeki mahsûlü kesmeye ant içmişlerdi.(68:17) | |
Ve Tanrı dilerse de dememişlerdi.(68:18) | |
Halbuki bahçenin üstünde, Rabbinden gelen bir felâket dolaşmadaydı ki onlar uyuyorlardı.(68:19) | |
Derken bahçe, bütün mahsûlü kesilip biçilmiş, kupkuru çorak bir yere, bir çöle dönmüştü.(68:20) | |
Sabahleyin birbirlerine sesleniyorlardı.(68:21) | |
Mahsûlünüzü kesip devşirecekseniz erkence koşun, gidin.(68:22) | |
Derken yola düştüler ve birbirlerine de gizlice diyorlardı ki.(68:23) | |
Bugün hiçbir yoksula yol vermeyin, yanınıza gelmesin sakın.(68:24) | |
Ve kendilerini, yoksulları men etmeye güçleri yeter sanarak erkenden gittiler.(68:25) | |
Bahçeyi görünce gerçekten de dediler, elbette yolumuzu şaşırdık.(68:26) | |
Hayır dediler, biz mahrûm olup gitmişiz.(68:27) | |
İçlerinden en iyileri, ben demedim miydi size dedi, mâbûdunuzu tenzîh etseniz ne olurdu.(68:28) | |
Dediler ki: Şanı yücedir Rabbimizin, gerçekten de zâlimlerden olduk biz.(68:29) | |
Birbirlerine dönerek birbirlerini kınamaya başladılar.(68:30) | |
Yazıklar olsun bize dediler, gerçekten de azmışız biz.(68:31) | |
Umulur ki Rabbimiz, onun yerine bize daha da hayırlısını verir, gerçekten de biz, Rabbimizi dilemede, ondan istemedeyiz.(68:32) | |
İşte bunun gibidir azap ve elbette âhiret azâbı, daha da büyüktür bilirseniz.(68:33) | |
Şüphe yok ki çekinenlere, Rableri katında Naîm cennetleri var.(68:34) | |
Artık Müslümanları da suçlularla bir mi tutacağız?(68:35) | |
Ne oldu size ki? Nasıl hükmediyorsunuz?(68:36) | |
Yoksa size mahsus bir kitap var da oradan mı okuyorsunuz.(68:37) | |
Orada, neyi beğenir, isterseniz sizindir diye mi yazılı?(68:38) | |
Yoksa hükmü kıyâmete dek sürecek antlar mı ettik size, şüphe yok ki ne buyurursanız o olacak sizin için, diye?(68:39) | |
Onlara sor, bunlara kefîl olan kimmiş içlerinden?(68:40) | |
Yoksa ortakları mı var? Doğru söylüyorlarsa gelsinler bakalım ortaklarıyla.(68:41) | |
O gün, işler güçleşir ve secdeye dâvet edilirler, derken güçleri yetmez.(68:42) | |
Gözleri yere dikilir, üstlerine aşağılık çöker ve gerçekten de sağ esenken de secdeye dâvet edilmişlerdir de secde etmemişlerdi.(68:43) | |
Artık sen, bu sözü yalanlayanı bırak bana, biz onları yavaş yavaş, hiç bilmedikleri yerden cehenneme çeker dururuz.(68:44) | |
Ve onlara mühlet vermedeyim, fakat şüphe yok ki azâbım, pek kuvvetlidir.(68:45) | |
Yoksa onlardan ücret istiyorsun da derken onlar da ağır bir borç altında mı kaldılar?(68:46) | |
Yoksa gizli âlem, onların yanında da onu mu yazıyorlar?(68:47) | |
Artık sabret Rabbinin hükmüne ve balıkla arkadaş olana benzeme; hani o, dertten boğulmuş bir halde Rabbine nidâ etmişti.(68:48) | |
Rabbinden bir nîmet erişmeseydi ona elbette bir yere, fenâ bir halde bırakılır giderdi.(68:49) | |
Derken Rabbi, onu seçti de temiz kişilerden kıldı.(68:50) | |
Ve az kalmıştı ki kâfirler, Kur'ân'ı duydukları zaman seni gözleriyle yiyip helâk etsinler ve derlerdi ki: Şüphe yok, bu, bir deli elbette.(68:51) | |
Halbuki o, ancak âlemlere bir öğüttür.(68:52) | |