Ahmet Varol Meali |
|
Nun. Kaleme ve yazdıklarına andolsun,(68:1) | |
Rabbinin nimetiyle sen bir mecnun değilsin.(68:2) | |
Senin için kesintisiz bir ecir vardır.(68:3) | |
Şüphesiz sen büyük bir ahlak üzeresin.(68:4) | |
Yakında sen de göreceksin onlar da görecekler.(68:5) | |
Hanginizin çarpılmış olduğunu.(68:6) | |
Şüphesiz Rabbin, yolundan sapanı da en iyi bilendir; doğru yolda olanları da en iyi bilendir.(68:7) | |
Şu halde yalanlayanlara itaat etme.(68:8) | |
İstediler ki sen yumuşak davranasın da onlar da (sana) yumuşaklık göstersinler. [1](68:9) | |
Sürekli yemin edip duran, aşağılık hiçbir kimseye itaat etme.(68:10) | |
(Herkesi) ayıplayan, söz taşıyan,(68:11) | |
İyiliği engelleyen, saldırgan, çok günahkar,(68:12) | |
Kaba ve bütün bunlardan sonra soyu belirsiz.(68:13) | |
Mal ve oğullar sahibidir diye.(68:14) | |
Kendisine ayetlerimiz okunduğunda: 'Öncekilerin masalları' der.(68:15) | |
Yakında onun burnu üzerine damga vuracağız.(68:16) | |
Biz bahçe sahiplerini imtihan ettiğimiz gibi bunları da imtihan ettik. Hani onlar sabah vaktinde [2] onu (bahçeyi) mutlaka devşireceklerine yemin etmişlerdi.(68:17) | |
Hiç istisna da etmiyorlardı. [3](68:18) | |
Ancak onlar uyurlarken Rabbinden (gönderilen) bir salgın onun üzerini sardı,(68:19) | |
Böylece (bahçe) kapkara oluverdi.(68:20) | |
Sabahleyin birbirlerine seslendiler.(68:21) | |
'Eğer devşirecekseniz erkenden ürününüze gidin' diye.(68:22) | |
Derken aralarında fısıldaşarak yola çıktılar.(68:23) | |
'Sakın bugün oraya bir yoksul girip yanınıza sokulmasın' diye.(68:24) | |
(Yoksulları) engellemeye güç yetirecekleri zannıyla erkenden gittiler.(68:25) | |
Fakat onu (bahçeyi) gördüklerinde: 'Herhalde yanlış geldik' dediler.(68:26) | |
'Hayır. Doğrusu biz mahrum bırakıldık.'(68:27) | |
Orta hal üzere (mutedil) olanları dedi ki: 'Ben size (Allah'ı) tesbih etmeniz gerekmez mi dememiş miydim?'(68:28) | |
'Rabbimizi tesbih ederiz! Doğrusu biz zalimlerdenmişiz' dediler.(68:29) | |
Bu kez birbirlerine dönüp birbirlerini kınamaya başladılar.(68:30) | |
Dediler ki: 'Yazık bize! Doğrusu biz azgınlarmışız.(68:31) | |
Belki Rabbimiz bize onun yerine daha hayırlısını verir. Şüphesiz biz Rabbimize yönelenleriz.'(68:32) | |
İşte azap böyledir. Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilselerdi.(68:33) | |
Şüphesiz takva sahipleri için Rablerinin katında nimet cennetleri vardır.(68:34) | |
Müslümanları hiç suçlular gibi yapar mıyız?(68:35) | |
Size ne oluyor? Nasıl hüküm veriyorsunuz?(68:36) | |
Yoksa sizin bir kitabınız var da (bu verdiğiniz hükümleri) onda mı okuyorsunuz?(68:37) | |
İçinde, siz neyi seçerseniz o sizin olacak (diye mi yazılı)?(68:38) | |
Yoksa sizin bizim üzerimizde, neye hükmederseniz onun sizin olacağı hakkında kıyamet gününe kadar sürecek ahitleriniz mi var?(68:39) | |
Sor onlara; hangileri bunun savunuculuğunu yapacak?(68:40) | |
Yoksa onların ortakları mı var? Öyleyse eğer doğru sözlü iseler ortaklarını getirsinler.(68:41) | |
O gün bacak açılır ve secdeye çağrılırlar ama güç yetiremezler.(68:42) | |
Gözleri düşkün bir halde. Kendilerini de zillet bürür. Oysa onlar sağlamken secdeye çağrılıyorlardı.(68:43) | |
Bu sözü yalanlayanı sen bana bırak. Biz onları bilmedikleri bir yönden yavaş yavaş (azaba) yaklaştıracağız.(68:44) | |
Onlara mühlet veriyorum. Doğrusu benim tuzağım pek sağlamdır.(68:45) | |
Yoksa sen onlardan ücret istiyorsun da onlar borçtan ağır yük altında mı kaldılar?(68:46) | |
Yoksa gayb (ilmi) kendi yanlarındadır da onlar (onu) yazıyorlar mı?(68:47) | |
Rabbinin hükmüne sabret ve balık sahibi (Yunus) gibi olma. Hani o çok kederli bir halde seslenmişti.(68:48) | |
Eğer Rabbinden ona bir nimet erişmemiş olsaydı mutlaka çırılçıplak bir alana kınanmış bir halde bırakılırdı.(68:49) | |
Ancak Rabbi onu seçti ve onu salihlerden kıldı.(68:50) | |
O inkar edenler zikri (Kur'an'ı) duyduklarında neredeyse gözleriyle seni devireceklerdi. (Hala senin hakkında): 'O bir delidir' diyorlar.(68:51) | |
Oysa o (Kur'an) ancak alemler için bir öğüttür.(68:52) | |