» 34 / Sebe’  23:

Kuran Sırası: 34
İniş Sırası: 58
Sebe Suresi = Sabalilar Suresi
ismini 15. ayetinde yer alan Yemen’de bir bölge veya kabile ismi olan Sebâ kelimesinden almistir.
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54

"Kuran okuduğun zaman, taşlanmış şeytandan ALLAH'a sığın!"
Arapça Transcript Okunuş Türkçe
1. وَلَا (WLE) = ve lā : ve
2. تَنْفَعُ (TNFA) = tenfeǔ : fayda vermez
3. الشَّفَاعَةُ (ELŞFEAT) = ş-şefāǎtu : şefa'ati
4. عِنْدَهُ (AND̃H) = ǐndehu : O'nun huzurunda
5. إِلَّا (ÎLE) = illā : başkasının
6. لِمَنْ (LMN) = limen : kimselerden
7. أَذِنَ (ÊZ̃N) = eƶine : izin verdiği
8. لَهُ (LH) = lehu : O'nun
9. حَتَّىٰ (ḪT) = Hattā : nihayet
10. إِذَا (ÎZ̃E) = iƶā : ne zaman ki
11. فُزِّعَ (FZA) = fuzziǎ : korku giderildi
12. عَنْ (AN) = ǎn : -nden
13. قُلُوبِهِمْ (GLWBHM) = ḳulūbihim : onların yürekleri-
14. قَالُوا (GELWE) = ḳālū : derler ki
15. مَاذَا (MEZ̃E) = māƶā : ne?
16. قَالَ (GEL) = ḳāle : buyurdu
17. رَبُّكُمْ (RBKM) = rabbukum : Rabbiniz
18. قَالُوا (GELWE) = ḳālū : derler
19. الْحَقَّ (ELḪG) = l-Haḳḳa : hakkı
20. وَهُوَ (WHW) = ve huve : ve O
21. الْعَلِيُّ (ELALY) = l-ǎliyyu : yücedir
22. الْكَبِيرُ (ELKBYR) = l-kebīru : büyüktür
ve | fayda vermez | şefa'ati | O'nun huzurunda | başkasının | kimselerden | izin verdiği | O'nun | nihayet | ne zaman ki | korku giderildi | -nden | onların yürekleri- | derler ki | ne? | buyurdu | Rabbiniz | derler | hakkı | ve O | yücedir | büyüktür |

[] [NFA] [ŞFA] [AND̃] [] [] [EZ̃N] [] [] [] [FZA] [] [GLB] [GWL] [] [GWL] [RBB] [GWL] [ḪGG] [] [ALW] [KBR]
WLE TNFA ELŞFEAT AND̃H ÎLE LMN ÊZ̃N LH ḪT ÎZ̃E FZA AN GLWBHM GELWE MEZ̃E GEL RBKM GELWE ELḪG WHW ELALY ELKBYR

ve lā tenfeǔ ş-şefāǎtu ǐndehu illā limen eƶine lehu Hattā iƶā fuzziǎ ǎn ḳulūbihim ḳālū māƶā ḳāle rabbukum ḳālū l-Haḳḳa ve huve l-ǎliyyu l-kebīru
ولا تنفع الشفاعة عنده إلا لمن أذن له حتى إذا فزع عن قلوبهم قالوا ماذا قال ربكم قالوا الحق وهو العلي الكبير

Arapça Kök Transcript Okunuş Türkçe İngilizce
ولا | WLE ve lā ve And not
تنفع ن ف ع | NFA TNFA tenfeǔ fayda vermez benefits
الشفاعة ش ف ع | ŞFA ELŞFEAT ş-şefāǎtu şefa'ati the intercession
عنده ع ن د | AND̃ AND̃H ǐndehu O'nun huzurunda with Him
إلا | ÎLE illā başkasının except
لمن | LMN limen kimselerden for (one) whom
أذن ا ذ ن | EZ̃N ÊZ̃N eƶine izin verdiği He permits
له | LH lehu O'nun for him.
حتى | ḪT Hattā nihayet Until
إذا | ÎZ̃E iƶā ne zaman ki when
فزع ف ز ع | FZA FZA fuzziǎ korku giderildi fear is removed
عن | AN ǎn -nden on
قلوبهم ق ل ب | GLB GLWBHM ḳulūbihim onların yürekleri- their hearts,
قالوا ق و ل | GWL GELWE ḳālū derler ki they will say,
ماذا | MEZ̃E māƶā ne? """What is that -"
قال ق و ل | GWL GEL ḳāle buyurdu "your Lord has said?"""
ربكم ر ب ب | RBB RBKM rabbukum Rabbiniz "your Lord has said?"""
قالوا ق و ل | GWL GELWE ḳālū derler They will say,
الحق ح ق ق | ḪGG ELḪG l-Haḳḳa hakkı """The truth."""
وهو | WHW ve huve ve O And He
العلي ع ل و | ALW ELALY l-ǎliyyu yücedir (is) the Most High,
الكبير ك ب ر | KBR ELKBYR l-kebīru büyüktür the Most Great.

34:23 için Araştırma Linkleri: |Corpus |Kuran Haritasi |Kuran'a Sor |Global Quran |Tanzil |

ve | fayda vermez | şefa'ati | O'nun huzurunda | başkasının | kimselerden | izin verdiği | O'nun | nihayet | ne zaman ki | korku giderildi | -nden | onların yürekleri- | derler ki | ne? | buyurdu | Rabbiniz | derler | hakkı | ve O | yücedir | büyüktür |

[] [NFA] [ŞFA] [AND̃] [] [] [EZ̃N] [] [] [] [FZA] [] [GLB] [GWL] [] [GWL] [RBB] [GWL] [ḪGG] [] [ALW] [KBR]
WLE TNFA ELŞFEAT AND̃H ÎLE LMN ÊZ̃N LH ḪT ÎZ̃E FZA AN GLWBHM GELWE MEZ̃E GEL RBKM GELWE ELḪG WHW ELALY ELKBYR

ve lā tenfeǔ ş-şefāǎtu ǐndehu illā limen eƶine lehu Hattā iƶā fuzziǎ ǎn ḳulūbihim ḳālū māƶā ḳāle rabbukum ḳālū l-Haḳḳa ve huve l-ǎliyyu l-kebīru
ولا تنفع الشفاعة عنده إلا لمن أذن له حتى إذا فزع عن قلوبهم قالوا ماذا قال ربكم قالوا الحق وهو العلي الكبير

[] [ن ف ع] [ش ف ع] [ع ن د] [] [] [ا ذ ن] [] [] [] [ف ز ع] [] [ق ل ب] [ق و ل] [] [ق و ل] [ر ب ب] [ق و ل] [ح ق ق] [] [ع ل و] [ك ب ر]

Arapça Kök Transcript Okunuş Türkçe İngilizce
ولا | WLE ve lā ve And not
Vav,Lam,Elif,
6,30,1,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
NEG – negative particle
الواو عاطفة
حرف نفي
تنفع ن ف ع | NFA TNFA tenfeǔ fayda vermez benefits
Te,Nun,Fe,Ayn,
400,50,80,70,
V – 3rd person feminine singular imperfect verb
فعل مضارع
الشفاعة ش ف ع | ŞFA ELŞFEAT ş-şefāǎtu şefa'ati the intercession
Elif,Lam,Şın,Fe,Elif,Ayn,Te merbuta,
1,30,300,80,1,70,400,
N – nominative feminine noun
اسم مرفوع
عنده ع ن د | AND̃ AND̃H ǐndehu O'nun huzurunda with Him
Ayn,Nun,Dal,He,
70,50,4,5,
LOC – accusative location adverb
PRON – 3rd person masculine singular possessive pronoun
ظرف مكان منصوب والهاء ضمير متصل في محل جر بالاضافة
إلا | ÎLE illā başkasının except
,Lam,Elif,
,30,1,
RES – restriction particle
أداة حصر
لمن | LMN limen kimselerden for (one) whom
Lam,Mim,Nun,
30,40,50,
P – prefixed preposition lām
REL – relative pronoun
جار ومجرور
أذن ا ذ ن | EZ̃N ÊZ̃N eƶine izin verdiği He permits
,Zel,Nun,
,700,50,
V – 3rd person masculine singular perfect verb
فعل ماض
له | LH lehu O'nun for him.
Lam,He,
30,5,
P – prefixed preposition lām
PRON – 3rd person masculine singular personal pronoun
جار ومجرور
حتى | ḪT Hattā nihayet Until
Ha,Te,,
8,400,,
INC – inceptive particle
حرف ابتداء
إذا | ÎZ̃E iƶā ne zaman ki when
,Zel,Elif,
,700,1,
T – time adverb
ظرف زمان
فزع ف ز ع | FZA FZA fuzziǎ korku giderildi fear is removed
Fe,Ze,Ayn,
80,7,70,
V – 3rd person masculine singular (form II) passive perfect verb
فعل ماض مبني للمجهول
عن | AN ǎn -nden on
Ayn,Nun,
70,50,
P – preposition
حرف جر
قلوبهم ق ل ب | GLB GLWBHM ḳulūbihim onların yürekleri- their hearts,
Gaf,Lam,Vav,Be,He,Mim,
100,30,6,2,5,40,
"N – genitive feminine plural noun → Heart
PRON – 3rd person masculine plural possessive pronoun"
اسم مجرور و«هم» ضمير متصل في محل جر بالاضافة
قالوا ق و ل | GWL GELWE ḳālū derler ki they will say,
Gaf,Elif,Lam,Vav,Elif,
100,1,30,6,1,
V – 3rd person masculine plural perfect verb
PRON – subject pronoun
فعل ماض والواو ضمير متصل في محل رفع فاعل
ماذا | MEZ̃E māƶā ne? """What is that -"
Mim,Elif,Zel,Elif,
40,1,700,1,
INTG – interrogative noun
اسم استفهام
قال ق و ل | GWL GEL ḳāle buyurdu "your Lord has said?"""
Gaf,Elif,Lam,
100,1,30,
V – 3rd person masculine singular perfect verb
فعل ماض
ربكم ر ب ب | RBB RBKM rabbukum Rabbiniz "your Lord has said?"""
Re,Be,Kef,Mim,
200,2,20,40,
N – nominative masculine noun
PRON – 2nd person masculine plural possessive pronoun
اسم مرفوع والكاف ضمير متصل في محل جر بالاضافة
قالوا ق و ل | GWL GELWE ḳālū derler They will say,
Gaf,Elif,Lam,Vav,Elif,
100,1,30,6,1,
V – 3rd person masculine plural perfect verb
PRON – subject pronoun
فعل ماض والواو ضمير متصل في محل رفع فاعل
الحق ح ق ق | ḪGG ELḪG l-Haḳḳa hakkı """The truth."""
Elif,Lam,Ha,Gaf,
1,30,8,100,
N – accusative masculine noun
اسم منصوب
وهو | WHW ve huve ve O And He
Vav,He,Vav,
6,5,6,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
PRON – 3rd person masculine singular personal pronoun
الواو عاطفة
ضمير منفصل
العلي ع ل و | ALW ELALY l-ǎliyyu yücedir (is) the Most High,
Elif,Lam,Ayn,Lam,Ye,
1,30,70,30,10,
N – nominative masculine singular noun
اسم مرفوع
الكبير ك ب ر | KBR ELKBYR l-kebīru büyüktür the Most Great.
Elif,Lam,Kef,Be,Ye,Re,
1,30,20,2,10,200,
ADJ – nominative masculine singular adjective
صفة مرفوعة
: Dikkat İşareti, Kuran Sözlüğü Projesi kapsamında güncellenmiş ifadelere işaret etmektedir.

Konu Başlığı: -

Kırık Meal (Arapça) : |وَلَا: ve | تَنْفَعُ: fayda vermez | الشَّفَاعَةُ: şefa'ati | عِنْدَهُ: O'nun huzurunda | إِلَّا: başkasının | لِمَنْ: kimselerden | أَذِنَ: izin verdiği | لَهُ: O'nun | حَتَّىٰ: nihayet | إِذَا: ne zaman ki | فُزِّعَ: korku giderildi | عَنْ: -nden | قُلُوبِهِمْ: onların yürekleri- | قَالُوا: derler ki | مَاذَا: ne? | قَالَ: buyurdu | رَبُّكُمْ: Rabbiniz | قَالُوا: derler | الْحَقَّ: hakkı | وَهُوَ: ve O | الْعَلِيُّ: yücedir | الْكَبِيرُ: büyüktür |
Kırık Meal (Harekesiz) : |ولا WLE ve | تنفع TNFA fayda vermez | الشفاعة ELŞFEAT şefa'ati | عنده AND̃H O'nun huzurunda | إلا ÎLE başkasının | لمن LMN kimselerden | أذن ÊZ̃N izin verdiği | له LH O'nun | حتى ḪT nihayet | إذا ÎZ̃E ne zaman ki | فزع FZA korku giderildi | عن AN -nden | قلوبهم GLWBHM onların yürekleri- | قالوا GELWE derler ki | ماذا MEZ̃E ne? | قال GEL buyurdu | ربكم RBKM Rabbiniz | قالوا GELWE derler | الحق ELḪG hakkı | وهو WHW ve O | العلي ELALY yücedir | الكبير ELKBYR büyüktür |
Kırık Meal (Okunuş) : |ve lā: ve | tenfeǔ: fayda vermez | ş-şefāǎtu: şefa'ati | ǐndehu: O'nun huzurunda | illā: başkasının | limen: kimselerden | eƶine: izin verdiği | lehu: O'nun | Hattā: nihayet | iƶā: ne zaman ki | fuzziǎ: korku giderildi | ǎn: -nden | ḳulūbihim: onların yürekleri- | ḳālū: derler ki | māƶā: ne? | ḳāle: buyurdu | rabbukum: Rabbiniz | ḳālū: derler | l-Haḳḳa: hakkı | ve huve: ve O | l-ǎliyyu: yücedir | l-kebīru: büyüktür |
Kırık Meal (Transcript) : |WLE: ve | TNFA: fayda vermez | ELŞFEAT: şefa'ati | AND̃H: O'nun huzurunda | ÎLE: başkasının | LMN: kimselerden | ÊZ̃N: izin verdiği | LH: O'nun | ḪT: nihayet | ÎZ̃E: ne zaman ki | FZA: korku giderildi | AN: -nden | GLWBHM: onların yürekleri- | GELWE: derler ki | MEZ̃E: ne? | GEL: buyurdu | RBKM: Rabbiniz | GELWE: derler | ELḪG: hakkı | WHW: ve O | ELALY: yücedir | ELKBYR: büyüktür |
Abdulbaki Gölpınarlı : Katında, izin vermediğinin şefâati kabûl edilmez; sonunda, yüreklerindeki korku giderilince Rabbiniz ne dedi derler, onlar da derler ki: Gerçek söz dedi ve odur pek yüce ve pek büyük.
Adem Uğur : Allah'ın huzurunda, kendisinin izin verdiği kimselerden başkasının şefâati fayda vermez. Nihayet onların yüreklerinden korku giderilince: Rabbiniz ne buyurdu? derler. Onlar da: Hak olanı buyurdu, derler. O, yücedir, büyüktür.
Ahmed Hulusi : Kendisine izin verilen müstesna, O'nun indînde şefaat fayda vermez! Nihayet bilinçlerini saran dehşet yatıştığında: "Rabbinizin hükmü nedir?" derler. . . "Hak" derler. . . "HÛ"; Alîy'dir, Kebiyr'dir.
Ahmet Tekin : Allah’ın huzurunda, kendisinin izin verdiği kimselerden başkasına şefaat fayda sağlamayacak, izin verdiği kimselerden başkasının şefaati de fayda vermeyecek. Nihayet şefaat edenlerin ve edilenlerin yüreklerinden korku giderilince: 'Rabbiniz ne buyurdu?' diye sorarlar. Onlar da: 'Hakkı, doğruları söyledi' derler. Yüce ve büyük olan O’dur.
Ahmet Varol : O'nun katında kendisine izin verdiğinin dışında kimsenin şefaati yarar vermez. Sonunda kalplerinden korku giderilince: 'Rabbiniz ne söyledi?' derler. 'Hakkı' derler. O yücedir, büyüktür.
Ali Bulaç : O'nun katında izin verdiğinin dışında (hiç kimsenin) şefaati yarar sağlamaz. En sonunda kalplerinden korku giderilince (birbirlerine:) "Rabbiniz ne buyurdu?" derler, "Hak olanı" derler. O, çok yücedir, çok büyüktür.
Ali Fikri Yavuz : Allah katında, (ahirette Allah’ın) kendisine izin verdiği kimseden başkasının şefaatı fayda vermez. Nihayet (şefaat edenle şefaat olunanların) kalblerinden (şefaata izin verilmekle) korku giderildiği zaman: “- Rabbiniz (şefaat hakkında) ne buyurdu?” derler. Şefaat edecekler de: “- Allah hakkı söyledi, (razı olduğu kimseler için şefaata izin verdi)” derler. O her şeyden yücedir, her şeyden büyüktür.
Bekir Sadak : Allah'in katinda, kendisine izin verilenden baska kimse sefaat edemez. Sonunda, gonullerindeki korku giderilince birbirlerine «Rabbiniz ne soyledi?» diye sorarlar; «Hak soyledi» derler. O, yucedir, buyuktur.
Celal Yıldırım : Allah'ın huzurunda O'nun İzin verdiğinin dışında (kimselerin) şefaâtı fayda vermez. Sonunda kalblerindeki korku ve dehşet giderilince «Rabbimiz ne buyurdu ?» derler. «Hakkı buyurdu. O, yücedir, uludur.»
Diyanet İşleri : Allah katında, O’nun izin verdiği kimseden başkasının şefaati yarar sağlamaz. (Şefaat için izin verilip de) kalplerinden korku giderilince birbirlerine, “Rabbiniz ne söyledi?” diye sorarlar. Onlar da “Gerçeği” diye cevap verirler. O, yücedir, büyüktür.
Diyanet İşleri (eski) : Allah'ın katında, kendisine izin verilenden başka kimse şefaat edemez. Sonunda, gönüllerindeki korku giderilince birbirlerine 'Rabbiniz ne söyledi?' diye sorarlar; 'Hak söyledi' derler. O, yücedir, büyüktür.
Diyanet Vakfi : Allah'ın huzurunda, kendisinin izin verdiği kimselerden başkasının şefâati fayda vermez. Nihayet onların yüreklerinden korku giderilince: Rabbiniz ne buyurdu? derler. Onlar da: Hak olanı buyurdu, derler. O, yücedir, büyüktür.
Edip Yüksel : O'nun katında şefaat yarar sağlamaz; ancak izin verdiği hariç. Nihayet, yüreklerindeki korkuları giderilince, 'Rabbiniz ne dedi?' derler. 'Gerçeği söyledi' derler. O En Yücedir, En Büyüktür.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) : Allah'ın huzurunda şefaat da fayda vermez. Ancak izin verdiği kimseninki müstesna. Nihayet kalblerinden dehşet giderildiği zaman «Rabbiniz ne buyurdu?» derler. (Şefaat sahipleri de): «Hakkı söyledi» derler. O, her şeyden yüksek ve büyüktür.
Elmalılı (sadeleştirilmiş) : O'nun huzurunda, izin verdiği kimselerden başkasının şefaati fayda da vermez. Nihayet kalplerinden dehşet giderildiğinde: «Rabbiniz ne buyurdu?» diye sorarlar, (şefaatçılar): «Hakkı» derler. O, öyle yüksek, öyle büyüktür.
Elmalılı Hamdi Yazır : Huzurunda şefaat faide de vermez, ancak izin verdiği kimseninki müstesna, nihayet kalblerinden dehşet giderildiği zaman «rabbınız ne buyurdu?» derler. «Hakkı» derler, o öyle yüksek, öyle büyük
Fizilal-il Kuran : Allah katında O'nun izin verdiği kimseler dışında hiç kimse şefaat, aracılık edemez. Bu konuda izin bekleyenlerin yüreklerini ürperten korku yatıştırılınca biribirlerine «Rabb'iniz ne dedi?» diye sorarlar. Cevap verenler «O gerçeği söyledi, O yüce ve büyüktür» derler.
Gültekin Onan : O'nun katında izin verdiğinin dışında (hiç kimsenin) şefaati yarar sağlamaz. En sonunda kalplerinden korku giderilince (birbirlerine:) "Rabbiniz ne buyurdu?" derler, "Hak olanı" derler. O, çok yücedir, çok büyüktür.
Hakkı Yılmaz : O'nun nezdinde yardım, destek, iltimas, sadece O'nun izin verdiği kimseye yararı olur. Sonunda kalplerinden dehşet giderildiği zaman: “Rabbiniz ne dedi?” derler. Onlar: “Hakkı” derler. Ve O, çok yücedir, çok büyüktür.
Hasan Basri Çantay : Onun nezdinde, (âhiretde) kendisine izin verdiği kimselerden başkasının şefaati fâide etmez. Nihayet (ona izin çıkıb da) kalblerinden korku giderildiği zaman (birbirine): «Rabbiniz ne buyurdu»? derler, (şefaat edecekler de:) «Hakkı (söyledi)» derler. O, çok yüce, çok büyükdür.
Hayrat Neşriyat : Ve (o gün) O’nun (Allah’ın) huzûrunda kendisine izin verdiği kimseden başkasının şefâati fayda vermez. Nihâyet (şefâat edenlerin ve edilenlerin) kalblerinden dehşet giderildiği zaman (birbirlerine): 'Rabbiniz ne buyurdu?' derler. (Şefaat edecek olanlar da:) 'Hakkı(buyurdu)!' derler. Ve O, Aliyy (pek yüce olan)dır, Kebîr (çok büyük olan)dır.
İbni Kesir : O'nun katında, kendisine izin verdiğinden başkası şefaat edemez. Nihayet kalblerindeki korku giderilince: Rabbınız ne dedi? dediler. Hakkı, dediler. Ve O, Aliyy'dir, Kebir'dir.
İskender Evrenosoğlu : Ve O'nun huzurunda, kendisine izin verdiği kimseden başkasının şefaati bir fayda vermez. Onların kalplerinden korku giderilince: "Rabbiniz ne buyurdu?" dediler. (Onlar da) "Hakkı buyurdu." dediler. Ve O; Âli'dir (çok yüce), Kebir'dir (çok büyük).
Muhammed Esed : Allah katında, kendisinin izin verdikleri dışında hiç kimsenin şefaati fayda vermez; kalplerinden (Son Saat'in) korkusu atılınca onlar, (o yeniden dirilenler, birbirlerine dönüp) soracaklar: "Rabbiniz (sizin için) neye karar verdi?" Ötekiler, "Doğru ve hak edilmiş olana; O, yücedir ve büyüktür!" diye cevap verecekler.
Ömer Nasuhi Bilmen : Onun huzurunda şefaat fâide vermez, kendisine izin vermiş olduğu kimse müstesna. Nihâyet kalplerinden korku giderilince derler ki: «Rabbiniz ne buyurdu?». «Hakkı buyurdu,» derler. Ve O, çok yüce, çok büyüktür.
Ömer Öngüt : O'nun katında, kendisinin izin verdiği kimselerden başkasının şefaatı fayda vermez. Nihayet kalplerindeki korku giderilince: "Rabbiniz ne buyurdu?" derler. Onlar da "Hak olanı buyurdu!" derler. O yücedir, büyüktür.
Şaban Piriş : Katında izin verdiği kimseden başkasının şefaati fayda vermez. Sonunda yüreklerindeki korku giderilince: -Rabbiniz ne dedi? dediler. -Gerçeği, diye cevap verdiler. Yüce ve büyük O’dur.
Suat Yıldırım : Allah’ın huzurunda, O’nun izin verdiğinden başkasının şefaati fayda vermez. Nihayet o kıyamet saati dehşetinden duydukları korku gelince: O dirilenler birbirlerine "Rabbimiz neye hükmetti?" diye sorarlar. Ötekiler: "Hak ve adalet neyi gerektiriyorsa o hükmü verdi." derler. "O, yüceler Yücesi, büyükler Büyüğüdür."
Süleyman Ateş : O'nun huzûrunda, O'nun izin verdiği kimselerden başkasının şefâ'ati fayda vermez. Nihâyet onların yüreklerinden korku giderilince (birbirlerine): "Rabbiniz ne buyurdu?" derler. "Hakkı (buyurdu)" derler. O, yücedir, büyüktür.
Tefhim-ul Kuran : O'nun katında, kendisine izin verdiği kimsenin dışında şefaati yarar sağlamaz. En sonunda kalplerinden korku giderilince (birbirlerine:) «Rabbiniz ne buyurdu?» derler, «Hak olanı» derler. O, çok yüce olandır, çok büyük olandır.
Ümit Şimşek : Onun katında, Onun izin verdiklerinden başkası şefaat edemez. Nihayet kalplerindeki korku giderilince, şefaat bekleyenler, 'Rabbiniz ne söyledi?' diye sorarlar. Şefaat edecekler ise 'Hakkı söyledi,' derler. 'Çünkü O pek yüce, pek büyüktür.'
Yaşar Nuri Öztürk : O'nun katında, bizzat kendisinin izin verdiği kimseden başkasının şefaatı/kendisinin izin verdiği kimseden başkası için şefaat yarar sağlamaz. Sonunda, kalplerinden korku giderilince: "Rabbimiz ne dedi?" derler. "Hakkı söyledi, O'dur Aliyy, O'dur Kebîr."


Kuran Mealleri Veritabanı ve Site Dosyalarını indirmek için TIKLAYINIZ.
[Sitemiz kurulum ve geliştirme aşamasındadır. Hatalar, eksikler bulunmaktadır! Lütfen dikkatli olunuz.]

{ayet_meali.php}