Ahmed Hulusi Meali |
|
Sâd. . . Hakikatini hatırlatıcı Kur'ân!(38:1) | |
Bak kendilerini şerefli sanan o hakikat bilgisini inkâr edenler, hakikatlerinden kopuk bir yaşam içindedirler!(38:2) | |
Onlardan önce, nice nesilleri feryat figan içinde helâk ettik! Artık kurtulmaları mümkün değildi!(38:3) | |
O hakikat bilgisini inkâr edenler, kendi aralarından bir uyarıcının kendilerine gelmesine şaştılar da: "Bu yalancı bir büyücüdür" dediler.(38:4) | |
"Tanrıları, tek bir tanrıya mı indirgedi (diye anladılar)? Muhakkak ki bu çok acayip bir şeydir!"(38:5) | |
Onların ileri gelenleri: "Hadi yolunuza devam edin ve tanrılarınıza bağlı kalın! Muhakkak ki olması gereken budur!" diyerek yürüdü.(38:6) | |
"Bunu önceki milletlerden işitmedik! Bu (TEKLİK anlayışı) ancak bir uydurmadır!"(38:7) | |
"Hem Zikir (hakikati hatırlatma), aramızdan O'na mı inzâl olundu?". . . Hayır! Onlar Zikrimden (hakikati hatırlatmamdan) kuşku içindeler! Hayır, onlar benim (gerçeği fark ettiren) azabımı (ölümü) henüz tatmadılar!(38:8) | |
Yoksa Aziyz, Vehhab olan Rabbinin rahmet hazineleri (nimetleri) onların indînde mi?(38:9) | |
Yoksa semâların, arzın ve ikisi arasındakilerin mülkü onların mı? Eğer öyle düşünüyorlarsa, sebepler oluşturup yükselsinler (bakalım ne geçecek ellerine)!(38:10) | |
Onlar, inkâr fikrinde birleşenlerden arta kalmış, hezimete uğratılmış bir ordudur.(38:11) | |
Bunlardan önce Nuh'un halkı, Ad (Hud'un halkı) ve sütunlar (üzerine kurulu saraylar) sahibi Firavun yalanladı.(38:12) | |
Semud (Sâlih'in toplumu), Lût'un toplumu (bedensellik şehveti ile helâk olanlar) ve Ashab-ı eyke (orman halkı, Şuayb'ın toplumu) de. . . İşte onlar inkâr fikrinde birleşenlerdi!(38:13) | |
Hepsi de sadece Rasûlleri yalanladılar. . . Bu yüzden de yaptıklarının kötü sonucunu yaşamayı hak ettiler!(38:14) | |
Bunlar sadece gecikmesi olmayan bir tek sayhayı (sesi - ölümü) beklemektedir.(38:15) | |
(Alayla) dediler ki: "Rabbimiz! Hak ettiğimizi, yapılanların sonuçlarının açıkça görüleceği süreçten önce, hemen ver!"(38:16) | |
Onların dediklerine sabret ve kuvvet sahibi Davud'u zikret (hatırla). . . Muhakkak ki O, evvab (hakikatine dönen) idi.(38:17) | |
Doğrusu biz, akşam ve Güneş doğduğu vakit tespih eder (işlevlerini yerine getirir) hâlde, dağları (benlik sahiplerini) Ona boyun eğdirdik.(38:18) | |
Toplanmış kuşları da (kendisine iman etmiş kimseler). . . Hepsi Ona evvab (hakikatini yaşayan) idi.(38:19) | |
Onun mülkünü (hükümranlığını) kuvvetlendirdik ve Ona Hikmet (sebepler ilmi) ve Fasl-ul Hitab (doğruyla yanlışı en mantıklı şekilde hemen ayıran muhakeme kuvvesi) verdik.(38:20) | |
Sana o tartışmanın haberi geldi mi? Hani duvarı tırmanıp mabede ulaştılar.(38:21) | |
Hani ansızın Davud'un yanına girmişlerdi de bu yüzden onlardan ürkmüştü. . . Dediler ki: "Korkma, biz iki davacıyız: Bazımız bazımıza (çoğul kapsamlı ifade) zulmetti. . . O hâlde aramızda HAKK olarak hükmet, haksızlık etme ve bizi yolun tam ortasına yönlendir. "(38:22) | |
"Muhakkak ki şu benim kardeşimdir. . . Onun doksan dokuz koyunu var, benim ise bir tek koyunum var. . . Böyle iken 'Onu bana ver' dedi ve dediğini yaptırdı!"(38:23) | |
(Davud) dedi ki: "Yemin olsun ki senin bir tek koyununu kendi koyunlarına katmakla sana zulmetmiş. . . Muhakkak ki çok yakın olanların birçoğu, birbirlerinin benzeri davranışlarda bulunurlar. . . Ancak iman edip imanın gereğini uygulayanlar böyle değildir. . . Fakat onlar da ne kadar azdır!" Davud kendisini imtihan ettiğimizi zannetti; bundan dolayı Rabbinden mağfiret diledi ve boyun eğerek yere kapandı ve O'na yöneldi! (24. âyet secde âyetidir. )(38:24) | |
Bunun üzerine onu, Onun için mağfiret ettik. . . İndîmizde Onun için yakınlık ve dönüşün güzeli var.(38:25) | |
Ey Davud! Doğrusu biz seni arzda bir halife kıldık! Bu yüzdendir ki insanlar arasında Hak olarak hükmet ve hevâya (Hakkanî olmayan duygu ve düşüncelere) uyma! Zira bu seni Allâh yolundan saptırır. . . Allâh yolundan sapanlara gelince; yaptıklarının sonucunu yaşama sürecini unutmalarından dolayı, yaşayacakları şiddetli bir azap vardır.(38:26) | |
Semâyı, arzı ve ikisi arasındakileri işlevsiz olarak yaratmadık! O (işlevsiz düşünmek), hakikat bilgisini inkâr edenlerin zannıdır! Bu yüzden yazıklar olsun o hakikat bilgisini inkâr edenlere, yakan (dünyalarında)!(38:27) | |
Yoksa (hakikatlerine) iman edip imanın gereğini uygulayanları, arzda (bedensel yaşamda) bozuk inançları doğrultusunda yaşayanlar gibi mi kılarız? Yahut Allâh için korunanları, füccar (yaratılış fıtratına uymayan şekilde yaşayanlar) gibi mi kılarız?(38:28) | |
Sana inzâl ettiğimiz bu mübarek Bilgi, O'nun işaretlerini derinliğine tefekkür etmeleri; öze ermiş akıl sahiplerinin de (hakikati) hatırlamaları içindir!(38:29) | |
Davud'a Süleyman'ı hibe ettik; ne güzel kuldu! Gerçekten O, evvab (hakikatini sıkça yaşayan) idi.(38:30) | |
Hani Ona akşam olurken üç ayağı üzere durup bir ayağını tırnak üzere diken (görkemli), iyi cins koşu atları arzolunmuştu.(38:31) | |
(Onları seyrederken Süleyman kendi kendine düşündü) dedi ki: "Rabbimin zikrinden (müşahedesinden) atların sevgisine yönelip meşgul oldum". . . Nihayet (atlar gidip) gözden kayboldu!(38:32) | |
"Onları bana geri getirin" (dedi Süleyman). . . (Atların) bacaklarını ve boyunlarını (bu defa müşahede ile) mesh etmeye başladı.(38:33) | |
Andolsun ki Süleyman'ı imtihan ettik ve Onun tahtına ölü bir beden bıraktık (tahtına vâris olacak olan imansız kişiyi. A. H. ). . . Sonra tövbe edip yöneldi.(38:34) | |
"Rabbim beni mağfiret et (birimselliğimi ört) ve bana, benden sonra kimseye gerekmeyecek (bana has) bir özellik hibe et. . . Muhakkak ki sen Vehhab'sın" (diye dua etti).(38:35) | |
Bunun üzerine rüzgârı (gibi akıp gideni) Onun hizmetine verdik; Onun emriyle, dilediği yere, hiçbir şeyi sarsmadan - yıkmadan akıp giderdi.(38:36) | |
Şeytanları da onun hizmetine verdik; binaları kuran ve dalgıç olanlar!(38:37) | |
Zincirlerle birbirlerine bağlı diğerlerini de. . .(38:38) | |
"İşte bu (sana özel tasarruf edeceğin mülk) bizim hibemizdir; öyleyse ister ver ister verme, sınırsızca kullan!"(38:39) | |
Gerçektir ki, indîmizde Onun için yakınlık ve dönüşün güzeli var.(38:40) | |
Kulumuz Eyyub'u da zikret (hatırla). . . Hani Rabbine: "Muhakkak ki şeytan (kendimi beden olarak hissediş) bana bitkinlik ve azap yaşattı" diye nida etti.(38:41) | |
"Ayağını (hakikatinden kaynaklanan kuvveyle) yere vur! İşte yıkanıp, içeceğin serinletici su (hakikatin ilmi)!" (dedik).(38:42) | |
Ona, bizden bir rahmet ve derin düşünebilen akıl sahipleri için hatırlatma olarak, ehlini ve onlarla birlikte onların mislini hibe ettik.(38:43) | |
"Eline bir demet al da onunla vur ki sözün yerine gelsin!" Biz Onu sabırlı bulduk. . . Ne güzel kuldu! Muhakkak ki O, evvab (hakikatini sıkça yaşayan) idi.(38:44) | |
Kudretli ve basîretli kullarımız İbrahim, İshak ve Yakup'u da zikret (an, hatırla)!(38:45) | |
Doğrusu biz onlarda, gerçek vatanlarını (hakikat boyutunu) hatırda tutarak yaşama sâfiyetini açığa çıkardık.(38:46) | |
Kesinlikle Onlar bizim indîmizde seçilmiş Mustafalar'dı (süzülüp arındırılmış - saflaştırılmış - sâfiye).(38:47) | |
İsmail'i, Elyesa'yı ve ZülKifl'i de hatırla! Hepsi de hayırlılardandı.(38:48) | |
Bu hatırlatmadır! Muhakkak ki korunmuş olanlar için dönüş yerinin güzeli vardır.(38:49) | |
Kapıları kendilerine açılmış hâlde Adn cennetleridir.(38:50) | |
Zevkle kurularak, o hâl içinde birçok meyve ve keyiflendirecek içki isterler.(38:51) | |
Onların (Esmâ kuvveleriyle kendini - Rabbini tanımış şuurların) indlerinde gözlerini kendilerinden (açığa çıkacaklara) çevirmiş aynı yaşıtlar (bedenler) vardır. (Esmâ hakikatiyle kendini tanımış {Rabbine yakîn elde etmiş} bilinçlerin açığa çıkaracağı mânâları uygulamaya hazır bekleyen yaşıtları {açılım kapasitelerine uygun özellikte} olan cennet bedenleri. A. H. )(38:52) | |
İşte budur, yaptıklarınızın sonucunu yaşama süreci için size vadolunan!(38:53) | |
Muhakkak ki işte bu bizim yaşam gıdamızdır. . . Hiç tükenmeyen!(38:54) | |
İşte bu! Muhakkak ki, taşkınlık yapanlar için de dönüş yerinin şerrlisi vardır.(38:55) | |
Cehennemdir ki ona yaslanırlar! Ne kötü bir yaşam ortamıdır o!(38:56) | |
İşte bu! Tatsınlar onu! Kaynar su (yakıcı benlik fikirleri) ve irindir (bedensellik kabulünün getirisi fiillerin yaşatacağı olaylar)!(38:57) | |
Aynı şekilde diğerleri, eşleriyle (hem bilinç - benlik hem de uygun beden) !(38:58) | |
İşte bu sizinle beraber (cehenneme) katlanan bir grup. . . (Suça yönlendirenleri der ki): "Onlara 'Merhaba = rahat olma temennisi' geçersizdir. . . Muhakkak ki onlar yanmaya maruz kalanlardır. "(38:59) | |
(O önderlere uyanlar ise): "Hayır, asıl size 'Merhaba = rahat olmak' yoktur. . . Onu (cehennemi) bize siz önerdiniz! Ne kötü bir karargâhtır bu!" dediler.(38:60) | |
Dediler ki: "Rabbimiz! Bunu bize kim önermişse, onun yanma azabını bir kat daha arttır. "(38:61) | |
Dediler ki: "Biz niye, kendilerini şerrliler kabul ettiğimiz ricali (burada) görmüyoruz?"(38:62) | |
"Biz onları alaya alırdık. . . Yoksa gözlerimiz onları göremiyor mu ortalarda?"(38:63) | |
Muhakkak ki o gerçekleşecektir. . . Yanacakların karşılıklı tartışması!(38:64) | |
De ki: "Kesinlikle ben bir uyarıcıyım! Tanrı yoktur tanrılık kavramı geçersizdir; sadece Vahid, Kahhar Allâh. . . "(38:65) | |
"Semâların, arzın ve ikisi arasında olanların Aziyz (gücüne - hükmüne karşı konulmaz), Ğaffar olan Rabbidir. "(38:66) | |
De ki: "HÛ (gerçeği), Aziym bir haberdir!" (Bu haberin mânâsını ve değerini kavrayabilseniz!)(38:67) | |
"Siz ise ondan (o büyük haberin bildirdiği fevkalâde önemli hakikatin size kazandıracağından) yüz çeviriyorsunuz!"(38:68) | |
"Mele-i Âlâ'daki tartışma hakkında ilme sahip değilim. "(38:69) | |
"Bana vahyolan yalnızca apaçık bir uyarıcı olduğum!"(38:70) | |
Hani Rabbin Meleklere: "Kesinlikle ben balçıktan (su + mineral) bir beşer yaratacağım" demişti.(38:71) | |
"Onu tesviye edip (beynini oluşturup), o yapının içinden Ruhum'dan (Esmâ mânâlarımdan) nefhettiğimde (açığa çıkardığımda {nefh yani üflemek, içten dışa şeklinde olur daima. A. H. }) Ona secdeye kapanın (hükümranlığını - tasarrufunu kabul edin)!"(38:72) | |
O Meleklerin hepsi, toptan secde ettiler.(38:73) | |
İblis müstesna; (bilincine dayanarak) benlik tasladı ve hakikat bilgisini inkâr edenlerden (karşısındakinin hakikatini göremeyenlerden) oldu.(38:74) | |
Buyurdu: "Ey İblis (ikileme düşen)! İki Elim (ilim ve kudret) ile yarattığıma secde etmene ne mâni oldu? Benliğin mi engel oldu, yoksa Alûn'dan (Adem'e secdesi söz konusu olmayan yüce kuvvelerden {meleklerden}) mi olduğunu sandın?"(38:75) | |
(İblis) dedi ki: "Ben daha hayırlıyım ondan; beni ateşten (radyasyon - yakan dalgalar {aynı nâr = ateş kelimesi cehennemde yakan olarak da kullanılmakta. A. H. }) halk ettin, onu tıynden (hücresel bedenli - maddeden) halk ettin" dedi.(38:76) | |
(Allâh) buyurdu: "Çık oradan; çünkü sen racîmsin (hakikatinden uzak düşmüşsün)!"(38:77) | |
"Muhakkak ki, hüküm sürecine kadar lânetim (benden uzaklık) senin üstündedir!"(38:78) | |
(İblis) dedi ki: "Rabbim! (İnsanların ölümle) bâ's olacakları zamana kadar bana mühlet ver (kuvvelerimi kullanabileyim onlara karşı). "(38:79) | |
(Allâh) buyurdu: "Muhakkak ki sen süre tanınanlardansın!"(38:80) | |
"Bilinen sürece kadar!"(38:81) | |
(İblis) dedi ki: "İzzetine (karşı konulmaz gücüne) yemin ederim ki, onların hepsini şaşırtıp (kendilerini beden kabul ettirerek, bedenin zevkleri peşinde koşturarak; hakikatlerini oluşturan ruhun konusundan) saptıracağım. "(38:82) | |
"Ancak onlardan ihlâsa erdirilmiş (hakikatlerini yaşattığın) kulların müstesna. "(38:83) | |
(Allâh) buyurdu: "Hakk'ı söyledin (ihlâslı kullarım konusunda); ben de gerçeği bildireyim:"(38:84) | |
"Andolsun ki cehennemi senden (olanlarla) ve onlardan sana tâbi olanlarla toptan dolduracağım. "(38:85) | |
De ki: "Bildirdiklerim için sizden karşılık istemiyorum ve ben size asılsız iddialarla da gelmedim. "(38:86) | |
"O, âlemler (insanlar) için bir hatırlatmadan başka değildir. "(38:87) | |
"Onun ne olduğunu bir süre sonra (ölüm anında) elbette anlayacaksınız!"(38:88) | |