Zuhruf Suresi = Mücevher/Gösteris-Süsler Suresi ismini 35. ayetinde Allah’in verdigi ifade edilen altin-gümüs gibi süslerin sadece bu dünya hayatinin mali oldugunun ifade edilmesinden almistir.
V – 1st person singular (form II) perfect verb PRON – subject pronoun فعل ماض والتاء ضمير متصل في محل رفع فاعل
هؤلاء
|
HÙLEÙ
hā'ulā'i
bunları
(to) these
He,,Lam,Elif,, 5,,30,1,,
DEM – plural demonstrative pronoun اسم اشارة
وآباءهم
ا ب و | EBW
W ËBEÙHM
ve ābā'ehum
ve babalarını
and their forefathers
Vav,,Be,Elif,,He,Mim, 6,,2,1,,5,40,
CONJ – prefixed conjunction wa (and) N – accusative masculine plural noun PRON – 3rd person masculine plural possessive pronoun الواو عاطفة اسم منصوب و«هم» ضمير متصل في محل جر بالاضافة
حتى
|
ḪT
Hattā
dek
until
Ha,Te,, 8,400,,
P – preposition حرف جر
جاءهم
ج ي ا | CYE
CEÙHM
cā'ehumu
kendilerine gelinceye
came to them
Cim,Elif,,He,Mim, 3,1,,5,40,
V – 3rd person masculine singular perfect verb PRON – 3rd person masculine plural object pronoun فعل ماض و«هم» ضمير متصل في محل نصب مفعول به
الحق
ح ق ق | ḪGG
ELḪG
l-Haḳḳu
gerçek söz
the truth
Elif,Lam,Ha,Gaf, 1,30,8,100,
N – nominative masculine noun اسم مرفوع
ورسول
ر س ل | RSL
WRSWL
ve rasūlun
ve elçi
and a Messenger
Vav,Re,Sin,Vav,Lam, 6,200,60,6,30,
CONJ – prefixed conjunction wa (and) N – nominative masculine indefinite noun الواو عاطفة اسم مرفوع
مبين
ب ي ن | BYN
MBYN
mubīnun
açıklayan
clear.
Mim,Be,Ye,Nun, 40,2,10,50,
N – nominative masculine indefinite (form IV) active participle اسم مرفوع
: Dikkat İşareti, Kuran Sözlüğü Projesi kapsamında güncellenmiş ifadelere işaret etmektedir.
Konu Başlığı: -
Kırık Meal (Arapça) : |بَلْ: doğrusu | مَتَّعْتُ: yaşattım | هَٰؤُلَاءِ: bunları | وَابَاءَهُمْ: ve babalarını | حَتَّىٰ: dek | جَاءَهُمُ: kendilerine gelinceye | الْحَقُّ: gerçek söz | وَرَسُولٌ: ve elçi | مُبِينٌ: açıklayan |
Kırık Meal (Harekesiz) : |بل BLdoğrusu | متعت MTATyaşattım | هؤلاء HÙLEÙbunları | وآباءهم W ËBEÙHMve babalarını | حتى ḪTdek | جاءهم CEÙHMkendilerine gelinceye | الحق ELḪGgerçek söz | ورسول WRSWLve elçi | مبين MBYNaçıklayan |
Kırık Meal (Okunuş) : |bel: doğrusu | metteǎ'tu: yaşattım | hā'ulā'i: bunları | ve ābā'ehum: ve babalarını | Hattā: dek | cā'ehumu: kendilerine gelinceye | l-Haḳḳu: gerçek söz | ve rasūlun: ve elçi | mubīnun: açıklayan |
Kırık Meal (Transcript) : |BL: doğrusu | MTAT: yaşattım | HÙLEÙ: bunları | W ËBEÙHM: ve babalarını | ḪT: dek | CEÙHM: kendilerine gelinceye | ELḪG: gerçek söz | WRSWL: ve elçi | MBYN: açıklayan |
Abdulbaki Gölpınarlı : Belki de ben, onları da, atalarını da, onlara bir gerçek ve apaçık bir peygamber gelinceye dek geçindirmedeydim.
Adem Uğur : Doğrusu bunları da atalarını da kendilerine hak ve onu açıklayan bir peygamber gelinceye kadar geçindirdim.
Ahmed Hulusi : Bunları ve onların atalarını, kendilerine Hak ve apaçık bir Rasûl gelinceye kadar dünyadan yararlandırdım.
Ahmet Tekin : Doğrusu ben bunları da, babalarını da, kendilerine gerekçeli, hikmete dayalı, toplumda hakça düzeni gerçekleştirecek hak kitap Kur’ân ve hakkı açıklayan bir Rasul gelinceye kadar, dünya nimetlerinden faydalandırdım.
Ahmet Varol : Gerçek şu ki, onları ve atalarını kendilerine gerçek ve açıklayıcı peygamber gelinceye kadar geçindirdim.
Ali Bulaç : Hayır; Ben onları ve atalarını, kendilerine hak ve açıklayan bir elçi gelinceye kadar metalandırdım, yaşattım.
Ali Fikri Yavuz : Doğrusu şu (Mekke’li) kâfirleri ve atalarını, kendilerine kitab ve elçiliği (mucizelerle) aşikâr bir peygamber gelinceye kadar faydalandırıp yaşattım.
Bekir Sadak : Hayir; Ben bunlari ve babalarini gercek ve onu aciklayan bir peygamber gelene kadar gecindirdim.
Celal Yıldırım : Fakat bunları ve babalarını, kendilerine hakk ve (onu) açıklayan peygamber gelinceye kadar bir süre geçindirip yararlandırdık.
Diyanet İşleri : Doğrusu onları (Mekke müşriklerini) ve atalarını kendilerine hak olan Kur’an ve onu açıklayan bir peygamber gelinceye kadar (dünya nimetlerinden) yararlandırırım.
Diyanet İşleri (eski) : Hayır; Ben bunları ve babalarını gerçek ve onu açıklayan bir peygamber gelene kadar geçindirdim.
Diyanet Vakfi : Doğrusu bunları da atalarını da kendilerine hak ve onu açıklayan bir peygamber gelinceye kadar geçindirdim.
Edip Yüksel : Doğrusu, kendilerine gerçek ve apaçık bir elçi varıncaya kadar şunlara ve atalarına imkan tanıdım.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) : Doğrusu ben bunları da babalarını da kendilerine hak olan kitap ve gerçeği açıklayan bir peygamber gelinceye kadar faydalandırıp geçindirdim.
Elmalılı (sadeleştirilmiş) : Fakat bunları ve atalarını kendilerine hak ve apaçık anlatan bir peygamber gelinceye kadar faydalandırıp yaşattım.
Elmalılı Hamdi Yazır : Fakat şunları ve atalarını ta kendilerine hakk ve bir Resuli mübîn gelinciye kadar müstefid edip yaşattım
Fizilal-il Kuran : Doğrusu bunları da, babalarını da kendilerine hak ve hakikatı açıklayan bir peygamber gelinceye kadar geçindirdim.
Gültekin Onan : Hayır; ben onları ve atalarını, kendilerine hak ve açıklayan bir elçi gelinceye kadar metalandırdım, yaşattım.
Hakkı Yılmaz : Tam tersi, Ben bunları da atalarını da kendilerine hak/gerçek ve açıklayıcı bir elçi gelinceye kadar kazançlandırdım.
Hasan Basri Çantay : Daha doğrusu ben onları da, atlarını da, kendilerine hak (ve şerîat hükümlerini) açıklayan bir peygamber gelinceye kadar, fâidelendirdim (yaşatdım).
Hayrat Neşriyat : Daha doğrusu bunları da atalarını da kendilerine o hak (olan Kur’ân) ve (onu)açıklayan bir peygamber gelinceye kadar (yaşatarak dünya ni'metlerinden) faydalandırdım.
İbni Kesir : Hayır. Ben, onları da, atalarını da hakkı açıklayan bir peygamber gelene kadar geçindirdim.
İskender Evrenosoğlu : Hayır, ben onları ve babalarını, onlara Hakk (Kur'ân) ve O'nu açıklayan bir resûl gelinceye kadar metalandırdım.
Muhammed Esed : Şimdi, (İbrahim'den sonra yaşamış olanlara gelince,) onlara -ve atalarına- her şeyi apaçık ortaya seren bir elçi aracılığıyla hakikati gönderinceye kadar istedikleri gibi yaşamalarına izin verdim:
Ömer Nasuhi Bilmen : Fakat onları ve atalarını kendilerine o hak ve apaçık resûl gelinceye kadar fâidelendirdim.
Ömer Öngüt : Doğrusu ben bunları da atalarını da, kendilerine hak ve onu açıklayan bir peygamber gelinceye kadar geçindirdim.
Şaban Piriş : Evet, onları ve atalarını kendilerine hak ve apaçık bir elçi gelinceye kadar nimetlendirdim.
Suat Yıldırım : Doğrusu, Ben bunları da, babalarını da kendilerine hakikat ve onu açıklayan peygamber gelinceye kadar yaşattım.
Süleyman Ateş : Doğrusu bunları da, babalarını da kendilerine gerçek söz ve (onu) açıklayan elçi gelinceye dek yaşattım.
Tefhim-ul Kuran : Hayır; Ben onları ve atalarını, kendilerine hak ve açıklayan bir peygamber gelinceye kadar metalandırıp yaşattım.
Ümit Şimşek : Bunları ve atalarını da, kendilerine hak ve onu açıklayıcı peygamber gelinceye kadar nimetlerimden nasiplendirdim.
Yaşar Nuri Öztürk : Ben, şunlar ve atalarını, kendilerine hak ve açık kanıtlı resul gelinceye kadar nimetlendirdim.
Kuran Mealleri Veritabanı ve Site Dosyalarını indirmek için
TIKLAYINIZ.
[Sitemiz kurulum ve geliştirme aşamasındadır. Hatalar, eksikler bulunmaktadır! Lütfen
dikkatli olunuz.]