» 26 / Su’arâ  Suresi:

Kuran Sırası: 26
İniş Sırası: 47
Suara Suresi = Sairler Suresi
224. ayetinde sairlerden söz edildigi için bu adi almistir.

"Kuran okuduğun zaman, taşlanmış şeytandan ALLAH'a sığın!"

Celal Yıldırım Meali
Tâ - Sîn - Mîm.(26:1)
Bu, açık-seçik (aynı zamanda açıklayıcı) Kitab'ın âyetleridir.(26:2)
(Ey Peygamber!) Onlar dosdoğru imân etmiyeoekler diye neredeyse kendine yazık edip kıyacaksın.(26:3)
Biz isteseydik onlara gökten bir âyet (acık bir belge ya da mu'cize) indirirdik de onlar ona boyun eğip eğilirlerdi.(26:4)
Onlara Rahmân'dan ne kadar yeni bir öğüt geldiyse mutlaka ondan yüzçevirdiler.(26:5)
Cidden (onu) yalanladılar. Alaya aldıkları hususların haberi kendilerine gelecektir.(26:6)
Yeryüzüne bakmadılar mı? Onda gönül çekici her (bitki)den nice çiftler yetiştirdik.(26:7)
Şüphesiz ki bunda açık bir belge vardır, ama onların çoğu inanmazlar.(26:8)
Rabbin gerçekten çok üstündür, çok güçlüdür ve çok merhamet sahibidir.(26:9)
(10-11) Hani bir zaman Rabbin, Musâ'ya : «Zulmü âdet edinen millete, Fir'avn'ın milletine git; artık (Allah'tan) korkup (inkâr ve azgınlıktan, haksızlık ve taşkınlıktan) sakınmıyacaklar mı ?» diye seslenmişti.(26:10)
Musâ: «Rabbim! Doğrusu (beni) yalanlıyacaklarından korkuyorum da,(26:12)
Göğsüm daralıyor, dilim açılmıyor. Onun için Harun'a da peygamberlik gönder.(26:13)
Hem onların benim üzerimde bir (cinayet) günahı vardır; bu yüzden beni öldüreceklerinden endişeliyim» demişti.(26:14)
(Allah ona): «Hayır, bırak bu endişeleri» dedi; açık belge ve mu'cizelerimizle ikiniz (onlara) gidiniz. Şüpheniz olmasın ki biz sizinle beraberiz ; (olup bitenleri) işitiriz.(26:15)
İkiniz Fir'avn'a gidin de ona deyin ki:«Şüphesiz biz âlemlerin Rabbinin peygamberleriyiz;(26:16)
İsrail oğulları'nı (salıver de) bizimle gönder.»(26:17)
(Fir'avn onlara): «A, seni çocukken aramızda besleyip büyütmedik mi ve sen ömrünün birkaç yılını bizde (geçirip) kalmadın mı ?!(26:18)
Yapmak istediğini yaptın ve sen (cidden) nankörlerdensin,» dedi.(26:19)
Musâ, «o işi ben henüz (peygamberlik) yolunda değil iken yapmıştım» dedi.(26:20)
«Sizden korktuğum zaman da aranızdan kaçtım, derken Rabbim bana hüküm ve hikmet verdi ve beni peygamberlerden eyledi.(26:21)
Sizde büyütülmemi başıma kakılan bir nîmet (görüyorsan bu), israil oğulları'nı kulköle edinmendendir.»(26:22)
Fir'avn ona: «Âlemlerin Rabbı ne demektir ?» diye sordu.(26:23)
Musâ, «göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbıdır. Kesin olarak bilip inanırsanız (bu böyledir),» dedi.(26:24)
Fir'avn çevresindekilere, «işitmiyor musunuz ? (Ben ne sordum, o ne cevap verdi!)» dedi.(26:25)
(Bunun üzerine Musâ): «O, sizin de Rabbınızdır ve daha önceki atalarınızın da Rabbıdır» dedi.(26:26)
Fir'avn, «doğrusu size gönderilen elçinin elbette aklî dengesi bozuktur» dedi.(26:27)
Musâ, «eğer aklınızı kullanabiliyorsanız, (bilin ki) O, doğunun da, batının da, ikisi arasındaki şeylerin de Rabbıdır; (bütün bunları yaratıp meydana getiren, terbiye edip kemâle erdirendir).» dedi.(26:28)
Fir'avn, «eğer benden başka ilâh edinirsen, elbette seni zindanlıklardan ederim» dedi.(26:29)
Musâ ona : «Sana açık-seçik bir belge (ve mu'cize) getirsem de mi ?» dedi.(26:30)
Fir'avn, «eğer doğru kişilerden isen haydi o belgeyi getir!» dedi.(26:31)
Bunun üzerine Musâ, Asâ'sını yere bırakıverdi, derken o çok açık ve belirgin ölçüde bir ejderha (oluverdi).(26:32)
Ve elini çekip çıkardı derken o durup bakanlara (pırıl pırıl ışık veren) bembeyaz (bir görünüme büründü).(26:33)
Fir'avn, çevresindeki ileri gelenlere, «şüphesiz ki bu, bilgin bir sihirbazdır,(26:34)
Sizi kendi ülkenizden sihriyle çıkarmak istiyor; (ey ileri gelenler! Bu hususta) ne buyurursunuz ?» dedi.(26:35)
Onlar, «bununla kardeşini gözaltında tut ve (sonra da) şehirlere toplayıcılar gönder de,(26:36)
Bilgili olan her sihirbazı toplayıp sana getirsinler» dediler.(26:37)
Böylece sihirbazlar bilinen bir günün belli vaktinde toplandılar.(26:38)
Halka, «siz de toplandınız mı ?» denildi.(26:39)
Üstün gelirlerse, sihirbazlara uyacağımızı umarız dediler.(26:40)
Sihirbazlar geldiğinde Fir'avn'a dediler ki, «eğer üstün gelenler bizler olursak bizim için elbette bir mükâfat vardır ?»(26:41)
Fir'avn, «evet, o takdirde siz elbette (bana) yakınlardan olursunuz» dedi.(26:42)
Musâ, sihirbazlara : «Siz ne atacaksanız, ne ortaya koyacaksanız koyun !» dedi.(26:43)
Onlar da urganlarını ve değneklerini yere attılar ve «Fir'avn'ın azizliği hakkı için elbette bizler üstünleriz» dediler.(26:44)
Musâ da Asâ'sını yere attı, derken ansızın onların uydurup (göz boyayarak) ortaya koyduklarını yalayıp yuttu.(26:45)
Bunun üzerine sihirbazlar secdeye kapandılar.(26:46)
(47-48) «Biz âlemlerin Rabbına, Musâ ve Harun'un Rabbına inandık» dediler.(26:47)
Fir'avn, «ben size izin vermeden ona imân ettiniz (öyle mi ?) Elbette o size sihir öğreten büyüğünüzdür. Yakında (neler yapacağımı) bileceksiniz. Yemin ederim ki ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve elbette hepinizi asacağım» dedi.(26:49)
Zararı yok, dediler, (nasıl olsa) biz şüphesiz Rabbimize döneceğiz.(26:50)
Biz (senin adamlarından) ilk imân edenler olduktan geri Rabbımızın hatâlarımızı bize bağışlayacağını ummaktayız» dediler.(26:51)
Biz, Musâ'ya: «Kullarımı geceleyin yola çıkar; çünkü gerçekten siz takip edileceksiniz» diye vahyettik.(26:52)
(53-54) Fir'avn da şehir ve kasabalara (asker) toplayıcı yetkilileri gönderdi (ve dedi ki): «Şüpheniz olmasın ki bunlar sayıları pek az birer topluluktur.(26:53)
Ve elbette bunlar bize karşı iyice kızgın olup (diş bilemektedirler).(26:55)
Doğrusu biz de uyanık tedbirli bir topluluğuzdur.»(26:56)
(57-58) Bununla beraber biz Fir'avn ve askerlerini bahçelerinden, pınarlarından, hazine ve yüce-şerefli makamlardan çıkardık.(26:57)
Böylece İsrail oğulları'nı (onların yerine) vâris kıldık.(26:59)
Güneş doğup ortalığı aydınlatırken Fir'avn ve adamları onları takibe koyuldular.(26:60)
İki topluluk birbirini görünce, Musa'nın arkadaşları, «eyvah ! Elbette yetişilmekteyiz» dediler.(26:61)
Musâ (onlara): «Hayır, şüpheniz olmasın ki Rabbim bizimledir; (O, kurtuluş) yolu gösterecektir» dedi.(26:62)
Bunun üzerine Musâ'ya: «Asâ'nı denize vur!» diye vahyettik. Böylece deniz yarılıverdi de her parçası büyük bir dağ gibi (yükselip kaldı).(26:63)
Ötekilerini de oraya yaklaştırdık.(26:64)
Musa'yı ve beraberindekilerinin hepsini kurtardık.(26:65)
Sonra da diğerlerini (denizde) boğduk.(26:66)
Şüphesiz ki bu olayda öğüt ve ibret vardır; (ne varki kalanların) çoğu imân etmiş değillerdir.(26:67)
Rabbın, gerçekten O'dur yegâne üstün, yegâne güçlü ; O'dur çok rahmet sahibi.(26:68)
Onlara İbrahim'le ilgili haberi de oku.(26:69)
Hani İbrâhim babasına ve kavmine dedi ki: «Neye tapıyorsunuz ?»(26:70)
«Putlara tapıyoruz ve hep onlar için toplanıp üzerlerine kapanırcasına tapmaya devam ediyoruz» dediler.(26:71)
(72-73) İbrâhim onlara: «Duâ ettiğinizde sizi duyuyorlar mı veya size yarar ya da zarar verebiliyorlar mı ?» dedi.(26:72)
«Hayır, biz babalarımızı böyle yaparlarken bulduk» dediler.(26:74)
(75-76) İbrâhim : «Sizin ve önceki atalarınızın nelere taptıklarını (üzerinde düşünüp onların neler olduklarını iyice) görüp anladınız mı ?(26:75)
Şüpheniz olmasın ki o taptıklarınız benim düşmanımdır; ancak âlemlerin Rabbı müstesna. (O benim yegâne dostumdur).(26:77)
O ki beni yaratmış ve beni doğru yola iletmiştir.(26:78)
O ki beni yedirir ve içirir.(26:79)
Hastalandığım zaman O bana şifâ verir.(26:80)
O ki beni öldürür, sonra da diriltir.(26:81)
O ki, hesap-cezâ günü günah ve kusurlarımı bağışlamasını ummaktayım» dedi.(26:82)
Rabbim! Bana hüküm-hikmet ver ve beni iyi-yararlı kişilere eriştir.(26:83)
Sonra gelenler arasında doğru bir dil ile (anılmamı) bana sağla.(26:84)
Beni Naîm Cennet'inin vârislerinden eyle.(26:85)
Babamı da bağışla; çünkü gerçekten o (doğru yoldan) sapmışlardandır.(26:86)
Beni (canlıların) dirilip kaldırılacakları gün rezîl ve rüsvay eyleme.(26:87)
Öyle gün ki, mal ve oğullar (evlâd) fayda vermez.(26:88)
Ancak Allah'a selîm bir kalb ile gelenler müstesna, (onların elbette imânı ve iyi-yararlı ameli fayda verir.)(26:89)
(Allah'tan) korkup (fenalıklardan) sakınanlara Cennet yaklaştırılır.(26:90)
Cehennem de azgın sapıklar için ortaya çıkarılıp gösterilir.(26:91)
(92-93) Onlara, Allah'tan başka taptıklarınız nerede ? Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerine yardımları oluyor mu ? denilir.(26:92)
(94-95) Onlar da, azgın sapıklar da, İblîs'in askerleri de hepsi birden yüzükoyun Cehennem'e itilirler.(26:94)
Orada tartışıp çekişerek derler ki:(26:96)
Allah'a yemin ederiz ki, bizler gerçekten açık bir sapıklık içinde idik.(26:97)
Çünkü sizi, âlemlerin Rabbı ile eşit seviyede tutuyorduk.(26:98)
Ve bizi ancak suçlu günahkârlar saptırdı.(26:99)
(100-101) Artık (bugün için) ne şefaatçilerimiz vardır, ne de candan sıcak bir dostumuz...(26:100)
Ah! Eğer bir defa daha (Dünya'ya) dönüşümüz olsaydı elbette mü'minlerden olurduk.(26:102)
Şüphesiz ki bu (anlatılanlarda bir öğüt ve ibret vardır; (ne yazık ki) onların çoğu imân etmemiştir.(26:103)
Ve elbette senin Rabbın yegâne üstündür, çok merhametlidir.(26:104)
Nuh'un kavmi de peygamberleri yalanladılar.(26:105)
Hani kardeşleri Nûh onlara dedi ki: (Allah'tan) korkup (putlara tapmaktan, kötülüklerde bulunmaktan) sakınmaz mısınız?(26:106)
Şüphe etmeyin ki ben size gönderilen güvenilir bir peygamberim.(26:107)
Artık Allah'tan korkup bana itaat edin.(26:108)
Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum ; benim hizmetimin karşılığı ancak âlemlerin Rabbına aittir.(26:109)
O halde Allah'tan korkun ve bana uyun.(26:110)
Onlar Nuh'a dediler ki: Sana en rezil aşağılık insanlar uymuşken biz sana inanır mıyız?(26:111)
Nûh da dedi ki:«Onların yaptıklarıyla ilgili bilgim yoktur, (onların içyüzünü bilmem).(26:112)
Bir düşünseniz a, onların hesabını görmek ancak Rabbıma aittir.(26:113)
Ve ben mü'minleri kovacak da değilim.(26:114)
Ben ancak açık-seçik (şekilde, gelecek olan tehlikeyi haber veren ve işlenilen kötülüklere karşı elîm bir azâbın hazırlandığını duyuran) bir uyarıcıyım.(26:115)
Bunun üzerine onlar dediler ki: «Ey Nûh ! Eğer (uyarıdan) vazgeçmezsen elbette taşlanacak (bedbaht)lardan olursun.»(26:116)
Nûh : «Ey Rabbim !» dedi, «doğrusu milletim beni yalanladı.(26:117)
Artık benimle onlar arasını (hükmederek) ayır ve benimle beraber olan mü'minleri kurtar.»(26:118)
Bunun üzerine biz de onu ve beraberindekileri (binenlerle ve yüklenen şeylerle) dolan gemide kurtardık.(26:119)
Sonra da geride kalanları (suda) boğduk.(26:120)
Şüphesiz ki bunda öğüt ve ibret vardır. (Ne yazık ki) onların çoğu imân etmediler.(26:121)
Senin Rabbın şüphesiz ki yegâne üstündür, çok merhametlidir.(26:122)
Âd (kavmi) de gönderilen peygamberleri yalanladı.(26:123)
Hani kardeşlen Hûd onlara dedi ki: «(Allah'tan) korkup (putlara tapmaktan, kötülük işlemekten) sakınmaz mısınız ?(26:124)
Şüpheniz olmasın ki ben, sîze gönderilen güvenilir bir peygamberim.(26:125)
Artık Allah'tan korkup bana uyunuz.(26:126)
Buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum ; benim (hizmetimin) karşılığı ancak âlemlerin Rabbına aittir.(26:127)
Siz her yüksekçe yere bir anıt yapıp (kendinizden dünyalıkça aşağı olanlarla mı) eğlenirsiniz ?(26:128)
Devamlı kalacağınızı umarak birtakım (su kanalları, sarnıçlar, kaleler gibi) sanat eserleri sayılacak yapıları mı (kendinize tek iş ve amaç) ediniyorsunuz ?(26:129)
Şiddetle (hınçla) atılıp yakaladığınızda zorbalar gibi mi yakalarsınız ?(26:130)
Artık Allah'tan korkun ve bana uyun.(26:131)
Bildiğiniz nimetleri size (cömertçe) verenden (O'na karşı gelmekten) sakının.(26:132)
(133-134) Size nice nimetlerle, oğullarla, bahçelerle, pınarlarla yardımda bulunmuştur.(26:133)
Ben, elbette size karşı o büyük günün azabından endişe ediyorum.»(26:135)
Onlar dediler ki: Öğüt versen de, öğüt verenlerden olmasan da bizim için fark etmez, birdir.(26:136)
Bu tutumunuz, öncekilerin (sürüp gelen) âdetlerinden başkası değildir.(26:137)
Ve biz azâb edilecek de değiliz.(26:138)
Böylece Hûd Peygamber'i yalanladılar. Biz de onları yok ettik. Şüphesiz ki bunda öğüt ve ibret vardır ; ne yazık ki onların çoğu imân etmedi.(26:139)
Şenin Rabbın elbette O'dur cok güçlü, çok üstün ; O'dur cok merhametli.(26:140)
Semûd (kavmi) de peygamberleri yalanladılar.(26:141)
Hani kardeşleri Sâlih onlara dedi ki: «Artık (putlara tapmaktan, Hakk'ı inkâr etmekten) sakınmaz mısınız ?(26:142)
Şüpheniz olmasın ki ben sizin için güvenilir bir peygamberim.(26:143)
Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim (hizmetimin) mükâfatı ancak âlemlerin Rabbına aittir.(26:145)
(146-147-148) Şu bulunduğunuz yerde ; bağlar ve bahçelerde ; pınarlar başında, ekinler içinde, gönül çekici salkım hurmalıklarda güven içinde kendi halinize bırakılacak mısınız?(26:146)
Dağlardan da ustaca sayılacak şekilde (fakat) şımarıkça evler yontuyorsunuz : (Bunun böyle devam edeceğini mi sanıyorsunuz ? Hayır aldanıyorsunuz).(26:149)
Artık Allah'tan korkun, bana itaat edin.(26:150)
(151-152) Yeryüzünde fesâd çıkarıp orada dirlik-düzenlik getirmeyenlerin; inkâr ve azgınlıktan aşırı gidenlerin emrine uymayın.»(26:151)
Dediler ki: «Elbette sen büyülenenlerden birisin.(26:153)
Sen de ancak bizim gibi bir insansın ; eğer (iddianda) doğrulardan isen haydi bize bir açık belge, bir mu'cize getir.»(26:154)
Sâlih, «işte (belge ve mu'cize olarak) bir dişi deve ! Su içme sırası (bir gün) onun, belirli bir gün de sizindir.(26:155)
Sakın ona kötü (niyetle) dokunmayın ; sonra büyük bir azâb sizi yakalar» dedi.(26:156)
Buna rağmen onlar o deveyi (bacaklarına) vurup devirdiler, (inatla onu) kestiler. (Sonra da) pişmanlık duyarak sabahladılar.(26:157)
O sebeple azâb onları yakaladı. Şüphesiz ki (bu olayda) bir ibret ve öğüt vardır; ama onların çoğu imân edenler olmadı.(26:158)
Ve senin Rabbin şüphesiz ki yegâne üstündür, çok güçlüdür; çok merhamet edendir.(26:159)
Lût kavmi de peygamberleri yalanladı.(26:160)
Hani kardeşleri Lût onlara dedi ki: «Artık (putlara tapmaktan, Hakk'ı inkârdan, hayasızca davranmaktan) sakınmaz mısınız ?(26:161)
Şüpheniz olmasın ki ben size (gönderilen güvenilir) bir peygamberim.(26:162)
0 halde Allah'tan artık korkun ve bana uyun.(26:163)
Bu (hizmete) karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim hizmetimin karşılığı ancak âlemlerin Rabbına aittir.(26:164)
(165-166) Rabbınızın sizin için yarattığı eşleri bırakıyorsunuz da âlemler içinden (kala kala) erkeklere mi (şehvetle) gidiyorsunuz ?! Hayır, siz haddi aşan bir milletsiniz.»(26:165)
Onlar dediler ki; «Ey Lût! Eğer (bu tür uyarılardan) vazgeçmezsen elbette (yurdundan) çıkarılanlardan olursun.»(26:167)
Lût, «şüpheniz olmasın ki ben sizin yaptıklarınıza iyice içerlenenlerdenim» dedi.(26:168)
Rabbim! Beni ve ailemi bunların işleyegeldiği (iğrençliğin günah ve azâb)ından kurtar, (diyerek duâ etti).(26:169)
(170-171) Biz de geride kalanlar arasında yaşlı bir kadın (Lût'un eşi) dışında onu ve bütün ailesini kurtardık.(26:170)
Sonra da diğerlerini yerle bir edip yok ettik.(26:172)
Ve üzerlerine (taştan topraktan bir felâket) yağmuru yağdırdık. O uyarılanların yağmuru ne de kötü !(26:173)
Şüphesiz ki bunda bir ibret ve öğüt vardır; ama onların çoğu imân edenler olmadı.(26:174)
Ve elbette Rabbın yegâne üstündür, güçlüdür ve çok merhametlidir.(26:175)
Eykeli'ler (=Ormanda eyleşen Şuâyb Peygamber'in gönderildiği kavim) de peygamberleri yalanladılar.(26:176)
Hani Şuâyb onlara: «Artık (putlara tapmaktan, haksızlık etmekten, Hakk'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız ?(26:177)
Şüpheniz olmasın ki ben, size (gönderilen) güvenilir bir peygamberim.(26:178)
Bu (hizmetime) karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim (hizmetimin) karşılığı ancak âlemlerin Rabbına aittir.(26:180)
Ölçeği tam tutun; (hak yiyip hakları) eksiltenlerden olmayın.(26:181)
Dosdoğru terazi ile tartın.(26:182)
İnsanların (haklarından bir) şeyler eksiltmeyin ve bir de sakın yeryüzünde fesâd çıkararak düzensizlik ve bozgunculuk yapmayın.(26:183)
Sizi ve sizden önceki nesilleri yaratan (O eşsiz kudret)ten korkun» dedi.(26:184)
«Sen ancak büyülenmiş (aklî dengesini kaybetmiş)lerden birisin.(26:185)
Sen ancak bizim gibi bir insansın ; biz seni elbette yalancılardan sanıyoruz.(26:186)
Eğer doğrulardan isen haydi göğün bir parçasını üzerimize düşür» dediler.(26:187)
Şuâyb onlara: «Rabbim yapageldiğinizi cok iyi bilir» dedi.(26:188)
Buna rağmen onu yalanladılar. O sebeple gölge (yapan bulutun ortaya çıktığı) günün azabı onları yakalayıverdi. Şüphesiz ki bu büyük bir günün azabı idi.(26:189)
Bunda elbette bir öğüt ve ibret vardır. Zaten onların çoğu mü'min değildi.(26:190)
Şüphesiz ki, Rabbın çok üstündür, çok güçlüdür, çok merhamet sahibidir.(26:191)
Gerçekten bu Kur'ân, âlemlerin Rabbından indirilmedir.(26:192)
(193-194-195) Uyarıcılardan olasın diye Ruhu'l-emîn (Melek Cebrail) onu senin kalbine açık-seçik Arap diliyle indirmiştir.(26:193)
Hem o, öncekilere (indirilen semavî) kitaplarda da (bazı özellikleriyle) vardır.(26:196)
Onu İsrail oğulları'ndan olan ilim adamlarının bilmesi onlar için (gerçeği yansıtan) bir belge ve kanıt değil midir?(26:197)
(198-199) Eğer Kur'ân'ı Arap olmayanlardan birine indirseydik, o da onlara bunu okusaydı, yine de ona inanacak değillerdi.(26:198)
(200-201) İşte biz onu (=inkâr ve sapıklığı) böylece suçlu günahkârların kalblerine aktarıp soktuk da elem verici azabı görmedikçe mümkün değil ona inanmazlar.(26:200)
Bu azâb, farkına varmadıkları bir halde ansızın kendilerine gelir de,(26:202)
Acaba bize mühlet verilmez mi ? derler.(26:203)
Onlar azabımızı mı acele istiyorlar ?(26:204)
(205-206) Söylesen ya, eğer biz onları yıllarca (bolluk ve refah içinde) yararlandırıp geçindirsek, sonra da va'dolundukları (günün azabı) onlara geliverse,(26:205)
O yararlandırılıp geçindirildikleri bolluk ve refahın kendilerine bir faydası olur mu ?(26:207)
Hiçbir kasaba (halkını), kendilerine uyarıcılar göndermedikçe yok etmiş değiliz.(26:208)
Öğüt ve hatırlatmada bulunulmuştur ; ve biz onlara zulmediciler olmadık.(26:209)
Kur'ân'ı (hiçbir zaman) şeytanlar indirmemiştir.(26:210)
Hem bu, onlara göre uygun ve lâyık da değildir; hem güçleri de yetmez.(26:211)
Onlar (inen vahyi) dinlemekten kesinlikle uzak tutulmuşlardır.(26:212)
Artık sen, Allah ile beraber başka bir tanrıya duâ edip kullukta bulunma, sonra azaba uğratılanlardan olursun.(26:213)
En yakın hısımlarını (bulundukları yolun eğri olduğu hakkında) uyar.(26:214)
Mü'minlerden sana uyanlara (tevazu, hoşgörü, rahmet ve şefkat) kanadını (yerlere kadar) indir.(26:215)
Bununla beraber (hısımlarından) sana karşı gelip başkaldırırlarsa, de ki: «Şüphesiz ben sizin işleyegeldiğiniz (inkâr, azgınlık ve sapıklık)dan beriyim.»(26:216)
O yegâne güçlü, çok üstün, çok merhametli olan (Allah)'a güvenip dayan.(26:217)
(218-219) O Allah ki, seni ayakta durduğun halde de, secde edenler arasında dolaştığın durumda da görüyor.(26:218)
Çünkü gerçekten Allah işitendir, bilendir.(26:220)
Size şeytanların kimler üzerine inip durduğunu haber vereyim mi ?(26:221)
Her günahkâr iftiracı, yalancı, sahtekâr üzerine iner.(26:222)
Bunlardır (şeytanların iftira ve yalanına) kulak verirler. Çoğu ise yalancıdır.(26:223)
(Sapık hayalci) şâirlere ise, ancak yozmuş azgınlar uyarlar.(26:224)
Baksana, onlar her vadide avare-şaşkın dolaşırlar.(26:225)
Ve yapmadıklarını söyleyip dururlar.(26:226)
Ancak imân edip iyi-yararlı amellerde bulunanlar, Allah'ı çokça ananlar ve zulme uğradıktan sonra kendilerini savunup (gerektiğinde) karşı koyanlar müstesna.. O zulmedenler, yakında nasıl bir inkılâba uğrayacaklarını, nerede dönüp kalacaklarını bileceklerdir.(26:227)


Kuran Mealleri Veritabanı ve Site Dosyalarını indirmek için TIKLAYINIZ.
[Sitemiz kurulum ve geliştirme aşamasındadır. Hatalar, eksikler bulunmaktadır! Lütfen dikkatli olunuz.]

{sure_meali.php}