» 9 / Tevbe  42:

Kuran Sırası: 9
İniş Sırası: 113
Tevbe Suresi = Tövbe Suresi
ismini 104. ayetinde yer alan Allah’in tövbeleri çokça kabul ettigi çokça bagisladiginin ifade edilmesinden alir.
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129

"Kuran okuduğun zaman, taşlanmış şeytandan ALLAH'a sığın!"
Arapça Transcript Okunuş Türkçe
1. لَوْ (LW) = lev : eğer
2. كَانَ (KEN) = kāne : olsaydı
3. عَرَضًا (ARŽE) = ǎraDan : bir menfaat
4. قَرِيبًا (GRYBE) = ḳarīben : yakın
5. وَسَفَرًا (WSFRE) = ve seferan : ve bir yolculuk
6. قَاصِدًا (GEṦD̃E) = ḳāSiden : orta
7. لَاتَّبَعُوكَ (LETBAWK) = lāttebeǔke : elbette sana tabi olurlardı
8. وَلَٰكِنْ (WLKN) = velākin : fakat
9. بَعُدَتْ (BAD̃T) = beǔdet : uzak geldi
10. عَلَيْهِمُ (ALYHM) = ǎleyhimu : kendilerine
11. الشُّقَّةُ (ELŞGT) = ş-şuḳḳatu : aşılacak mesafe
12. وَسَيَحْلِفُونَ (WSYḪLFWN) = ve seyeHlifūne : bir de yemin edecekler
13. بِاللَّهِ (BELLH) = billahi : Allah'a
14. لَوِ (LW) = levi : eğer (diye)
15. اسْتَطَعْنَا (ESTŦANE) = steTaǎ'nā : gücümüz yetseydi
16. لَخَرَجْنَا (LḢRCNE) = leḣaracnā : çıkardık
17. مَعَكُمْ (MAKM) = meǎkum : sizinle beraber
18. يُهْلِكُونَ (YHLKWN) = yuhlikūne : mahvediyorlar
19. أَنْفُسَهُمْ (ÊNFSHM) = enfusehum : kendilerini
20. وَاللَّهُ (WELLH) = vallahu : ve Allah
21. يَعْلَمُ (YALM) = yeǎ'lemu : biliyor
22. إِنَّهُمْ (ÎNHM) = innehum : onların
23. لَكَاذِبُونَ (LKEZ̃BWN) = lekāƶibūne : yalancı olduklarını
eğer | olsaydı | bir menfaat | yakın | ve bir yolculuk | orta | elbette sana tabi olurlardı | fakat | uzak geldi | kendilerine | aşılacak mesafe | bir de yemin edecekler | Allah'a | eğer (diye) | gücümüz yetseydi | çıkardık | sizinle beraber | mahvediyorlar | kendilerini | ve Allah | biliyor | onların | yalancı olduklarını |

[] [KWN] [ARŽ] [GRB] [SFR] [GṦD̃] [TBA] [] [BAD̃] [] [ŞGG] [ḪLF] [] [] [ŦWA] [ḢRC] [] [HLK] [NFS] [] [ALM] [] [KZ̃B]
LW KEN ARŽE GRYBE WSFRE GEṦD̃E LETBAWK WLKN BAD̃T ALYHM ELŞGT WSYḪLFWN BELLH LW ESTŦANE LḢRCNE MAKM YHLKWN ÊNFSHM WELLH YALM ÎNHM LKEZ̃BWN

lev kāne ǎraDan ḳarīben ve seferan ḳāSiden lāttebeǔke velākin beǔdet ǎleyhimu ş-şuḳḳatu ve seyeHlifūne billahi levi steTaǎ'nā leḣaracnā meǎkum yuhlikūne enfusehum vallahu yeǎ'lemu innehum lekāƶibūne
لو كان عرضا قريبا وسفرا قاصدا لاتبعوك ولكن بعدت عليهم الشقة وسيحلفون بالله لو استطعنا لخرجنا معكم يهلكون أنفسهم والله يعلم إنهم لكاذبون

Arapça Kök Transcript Okunuş Türkçe İngilizce
لو | LW lev eğer If
كان ك و ن | KWN KEN kāne olsaydı it had been
عرضا ع ر ض | ARŽ ARŽE ǎraDan bir menfaat a gain
قريبا ق ر ب | GRB GRYBE ḳarīben yakın near
وسفرا س ف ر | SFR WSFRE ve seferan ve bir yolculuk and a journey
قاصدا ق ص د | GṦD̃ GEṦD̃E ḳāSiden orta easy,
لاتبعوك ت ب ع | TBA LETBAWK lāttebeǔke elbette sana tabi olurlardı surely they (would) have followed you
ولكن | WLKN velākin fakat but
بعدت ب ع د | BAD̃ BAD̃T beǔdet uzak geldi was long
عليهم | ALYHM ǎleyhimu kendilerine for them
الشقة ش ق ق | ŞGG ELŞGT ş-şuḳḳatu aşılacak mesafe the distance.
وسيحلفون ح ل ف | ḪLF WSYḪLFWN ve seyeHlifūne bir de yemin edecekler And they will swear
بالله | BELLH billahi Allah'a by Allah,
لو | LW levi eğer (diye) """If"
استطعنا ط و ع | ŦWA ESTŦANE steTaǎ'nā gücümüz yetseydi we were able,
لخرجنا خ ر ج | ḢRC LḢRCNE leḣaracnā çıkardık certainly we (would) have come forth
معكم | MAKM meǎkum sizinle beraber "with you."""
يهلكون ه ل ك | HLK YHLKWN yuhlikūne mahvediyorlar They destroy
أنفسهم ن ف س | NFS ÊNFSHM enfusehum kendilerini their own selves
والله | WELLH vallahu ve Allah and Allah
يعلم ع ل م | ALM YALM yeǎ'lemu biliyor knows
إنهم | ÎNHM innehum onların (that) indeed, they
لكاذبون ك ذ ب | KZ̃B LKEZ̃BWN lekāƶibūne yalancı olduklarını (are) surely liars.

9:42 için Araştırma Linkleri: |Corpus |Kuran Haritasi |Kuran'a Sor |Global Quran |Tanzil |

eğer | olsaydı | bir menfaat | yakın | ve bir yolculuk | orta | elbette sana tabi olurlardı | fakat | uzak geldi | kendilerine | aşılacak mesafe | bir de yemin edecekler | Allah'a | eğer (diye) | gücümüz yetseydi | çıkardık | sizinle beraber | mahvediyorlar | kendilerini | ve Allah | biliyor | onların | yalancı olduklarını |

[] [KWN] [ARŽ] [GRB] [SFR] [GṦD̃] [TBA] [] [BAD̃] [] [ŞGG] [ḪLF] [] [] [ŦWA] [ḢRC] [] [HLK] [NFS] [] [ALM] [] [KZ̃B]
LW KEN ARŽE GRYBE WSFRE GEṦD̃E LETBAWK WLKN BAD̃T ALYHM ELŞGT WSYḪLFWN BELLH LW ESTŦANE LḢRCNE MAKM YHLKWN ÊNFSHM WELLH YALM ÎNHM LKEZ̃BWN

lev kāne ǎraDan ḳarīben ve seferan ḳāSiden lāttebeǔke velākin beǔdet ǎleyhimu ş-şuḳḳatu ve seyeHlifūne billahi levi steTaǎ'nā leḣaracnā meǎkum yuhlikūne enfusehum vallahu yeǎ'lemu innehum lekāƶibūne
لو كان عرضا قريبا وسفرا قاصدا لاتبعوك ولكن بعدت عليهم الشقة وسيحلفون بالله لو استطعنا لخرجنا معكم يهلكون أنفسهم والله يعلم إنهم لكاذبون

[] [ك و ن] [ع ر ض] [ق ر ب] [س ف ر] [ق ص د] [ت ب ع] [] [ب ع د] [] [ش ق ق] [ح ل ف] [] [] [ط و ع] [خ ر ج] [] [ه ل ك] [ن ف س] [] [ع ل م] [] [ك ذ ب]

Arapça Kök Transcript Okunuş Türkçe İngilizce
لو | LW lev eğer If
Lam,Vav,
30,6,
COND – conditional particle
حرف شرط
كان ك و ن | KWN KEN kāne olsaydı it had been
Kef,Elif,Nun,
20,1,50,
V – 3rd person masculine singular perfect verb
فعل ماض
عرضا ع ر ض | ARŽ ARŽE ǎraDan bir menfaat a gain
Ayn,Re,Dad,Elif,
70,200,800,1,
N – accusative masculine indefinite noun
اسم منصوب
قريبا ق ر ب | GRB GRYBE ḳarīben yakın near
Gaf,Re,Ye,Be,Elif,
100,200,10,2,1,
ADJ – accusative masculine singular indefinite adjective
صفة منصوبة
وسفرا س ف ر | SFR WSFRE ve seferan ve bir yolculuk and a journey
Vav,Sin,Fe,Re,Elif,
6,60,80,200,1,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
N – accusative masculine indefinite noun
الواو عاطفة
اسم منصوب
قاصدا ق ص د | GṦD̃ GEṦD̃E ḳāSiden orta easy,
Gaf,Elif,Sad,Dal,Elif,
100,1,90,4,1,
N – accusative masculine indefinite active participle
اسم منصوب
لاتبعوك ت ب ع | TBA LETBAWK lāttebeǔke elbette sana tabi olurlardı surely they (would) have followed you
Lam,Elif,Te,Be,Ayn,Vav,Kef,
30,1,400,2,70,6,20,
EMPH – emphatic prefix lām
V – 3rd person masculine plural (form VIII) perfect verb
PRON – subject pronoun
PRON – 2nd person masculine singular object pronoun
اللام لام التوكيد
فعل ماض والواو ضمير متصل في محل رفع فاعل والكاف ضمير متصل في محل نصب مفعول به
ولكن | WLKN velākin fakat but
Vav,Lam,Kef,Nun,
6,30,20,50,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
AMD – amendment particle
الواو عاطفة
حرف استدراك
بعدت ب ع د | BAD̃ BAD̃T beǔdet uzak geldi was long
Be,Ayn,Dal,Te,
2,70,4,400,
V – 3rd person feminine singular perfect verb
فعل ماض
عليهم | ALYHM ǎleyhimu kendilerine for them
Ayn,Lam,Ye,He,Mim,
70,30,10,5,40,
P – preposition
PRON – 3rd person masculine plural object pronoun
جار ومجرور
الشقة ش ق ق | ŞGG ELŞGT ş-şuḳḳatu aşılacak mesafe the distance.
Elif,Lam,Şın,Gaf,Te merbuta,
1,30,300,100,400,
N – nominative feminine noun
اسم مرفوع
وسيحلفون ح ل ف | ḪLF WSYḪLFWN ve seyeHlifūne bir de yemin edecekler And they will swear
Vav,Sin,Ye,Ha,Lam,Fe,Vav,Nun,
6,60,10,8,30,80,6,50,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
FUT – prefixed future particle sa
V – 3rd person masculine plural imperfect verb
PRON – subject pronoun
الواو عاطفة
حرف استقبال
فعل مضارع والواو ضمير متصل في محل رفع فاعل
بالله | BELLH billahi Allah'a by Allah,
Be,Elif,Lam,Lam,He,
2,1,30,30,5,
"P – prefixed preposition bi
PN – genitive proper noun → Allah"
جار ومجرور
لو | LW levi eğer (diye) """If"
Lam,Vav,
30,6,
COND – conditional particle
حرف شرط
استطعنا ط و ع | ŦWA ESTŦANE steTaǎ'nā gücümüz yetseydi we were able,
Elif,Sin,Te,Tı,Ayn,Nun,Elif,
1,60,400,9,70,50,1,
V – 1st person plural (form X) perfect verb
PRON – subject pronoun
فعل ماض و«نا» ضمير متصل في محل رفع فاعل
لخرجنا خ ر ج | ḢRC LḢRCNE leḣaracnā çıkardık certainly we (would) have come forth
Lam,Hı,Re,Cim,Nun,Elif,
30,600,200,3,50,1,
EMPH – emphatic prefix lām
V – 1st person plural perfect verb
PRON – subject pronoun
اللام لام التوكيد
فعل ماض و«نا» ضمير متصل في محل رفع فاعل
معكم | MAKM meǎkum sizinle beraber "with you."""
Mim,Ayn,Kef,Mim,
40,70,20,40,
LOC – accusative location adverb
PRON – 2nd person masculine plural possessive pronoun
ظرف مكان منصوب والكاف ضمير متصل في محل جر بالاضافة
يهلكون ه ل ك | HLK YHLKWN yuhlikūne mahvediyorlar They destroy
Ye,He,Lam,Kef,Vav,Nun,
10,5,30,20,6,50,
V – 3rd person masculine plural (form IV) imperfect verb
PRON – subject pronoun
فعل مضارع والواو ضمير متصل في محل رفع فاعل
أنفسهم ن ف س | NFS ÊNFSHM enfusehum kendilerini their own selves
,Nun,Fe,Sin,He,Mim,
,50,80,60,5,40,
N – accusative feminine plural noun
PRON – 3rd person masculine plural possessive pronoun
اسم منصوب و«هم» ضمير متصل في محل جر بالاضافة
والله | WELLH vallahu ve Allah and Allah
Vav,Elif,Lam,Lam,He,
6,1,30,30,5,
"CONJ – prefixed conjunction wa (and)
PN – nominative proper noun → Allah"
الواو عاطفة
لفظ الجلالة مرفوع
يعلم ع ل م | ALM YALM yeǎ'lemu biliyor knows
Ye,Ayn,Lam,Mim,
10,70,30,40,
V – 3rd person masculine singular imperfect verb
فعل مضارع
إنهم | ÎNHM innehum onların (that) indeed, they
,Nun,He,Mim,
,50,5,40,
ACC – accusative particle
PRON – 3rd person masculine plural object pronoun
حرف نصب و«هم» ضمير متصل في محل نصب اسم «ان»
لكاذبون ك ذ ب | KZ̃B LKEZ̃BWN lekāƶibūne yalancı olduklarını (are) surely liars.
Lam,Kef,Elif,Zel,Be,Vav,Nun,
30,20,1,700,2,6,50,
EMPH – emphatic prefix lām
N – nominative masculine plural active participle
اللام لام التوكيد
اسم مرفوع
: Dikkat İşareti, Kuran Sözlüğü Projesi kapsamında güncellenmiş ifadelere işaret etmektedir.

Konu Başlığı: -

Kırık Meal (Arapça) : |لَوْ: eğer | كَانَ: olsaydı | عَرَضًا: bir menfaat | قَرِيبًا: yakın | وَسَفَرًا: ve bir yolculuk | قَاصِدًا: orta | لَاتَّبَعُوكَ: elbette sana tabi olurlardı | وَلَٰكِنْ: fakat | بَعُدَتْ: uzak geldi | عَلَيْهِمُ: kendilerine | الشُّقَّةُ: aşılacak mesafe | وَسَيَحْلِفُونَ: bir de yemin edecekler | بِاللَّهِ: Allah'a | لَوِ: eğer (diye) | اسْتَطَعْنَا: gücümüz yetseydi | لَخَرَجْنَا: çıkardık | مَعَكُمْ: sizinle beraber | يُهْلِكُونَ: mahvediyorlar | أَنْفُسَهُمْ: kendilerini | وَاللَّهُ: ve Allah | يَعْلَمُ: biliyor | إِنَّهُمْ: onların | لَكَاذِبُونَ: yalancı olduklarını |
Kırık Meal (Harekesiz) : |لو LW eğer | كان KEN olsaydı | عرضا ARŽE bir menfaat | قريبا GRYBE yakın | وسفرا WSFRE ve bir yolculuk | قاصدا GEṦD̃E orta | لاتبعوك LETBAWK elbette sana tabi olurlardı | ولكن WLKN fakat | بعدت BAD̃T uzak geldi | عليهم ALYHM kendilerine | الشقة ELŞGT aşılacak mesafe | وسيحلفون WSYḪLFWN bir de yemin edecekler | بالله BELLH Allah'a | لو LW eğer (diye) | استطعنا ESTŦANE gücümüz yetseydi | لخرجنا LḢRCNE çıkardık | معكم MAKM sizinle beraber | يهلكون YHLKWN mahvediyorlar | أنفسهم ÊNFSHM kendilerini | والله WELLH ve Allah | يعلم YALM biliyor | إنهم ÎNHM onların | لكاذبون LKEZ̃BWN yalancı olduklarını |
Kırık Meal (Okunuş) : |lev: eğer | kāne: olsaydı | ǎraDan: bir menfaat | ḳarīben: yakın | ve seferan: ve bir yolculuk | ḳāSiden: orta | lāttebeǔke: elbette sana tabi olurlardı | velākin: fakat | beǔdet: uzak geldi | ǎleyhimu: kendilerine | ş-şuḳḳatu: aşılacak mesafe | ve seyeHlifūne: bir de yemin edecekler | billahi: Allah'a | levi: eğer (diye) | steTaǎ'nā: gücümüz yetseydi | leḣaracnā: çıkardık | meǎkum: sizinle beraber | yuhlikūne: mahvediyorlar | enfusehum: kendilerini | vallahu: ve Allah | yeǎ'lemu: biliyor | innehum: onların | lekāƶibūne: yalancı olduklarını |
Kırık Meal (Transcript) : |LW: eğer | KEN: olsaydı | ARŽE: bir menfaat | GRYBE: yakın | WSFRE: ve bir yolculuk | GEṦD̃E: orta | LETBAWK: elbette sana tabi olurlardı | WLKN: fakat | BAD̃T: uzak geldi | ALYHM: kendilerine | ELŞGT: aşılacak mesafe | WSYḪLFWN: bir de yemin edecekler | BELLH: Allah'a | LW: eğer (diye) | ESTŦANE: gücümüz yetseydi | LḢRCNE: çıkardık | MAKM: sizinle beraber | YHLKWN: mahvediyorlar | ÊNFSHM: kendilerini | WELLH: ve Allah | YALM: biliyor | ÎNHM: onların | LKEZ̃BWN: yalancı olduklarını |
Abdulbaki Gölpınarlı : Onları hazır bir ganîmete, yahut yakın bir yolculuğa çağırsaydın sana uyarlardı, fakat meşakkatle alınacak olan bu yol, onlara uzak geldi. Allah'a and içerek gücümüz yetseydi sizinle berâber çıkardık diyecekler. Onlar, kendilerini helâk ediyorlar ve Allah biliyor ki onlar yalancıdır.
Adem Uğur : Eğer yakın bir dünya malı ve kolay bir yolculuk olsaydı (o münafıklar) mutlaka sana uyup peşinden gelirlerdi. Fakat meşakkatli yol onlara uzak geldi. Gerçi onlar, "Gücümüz yetseydi mutlaka sizinle beraber çıkardık" diye kendilerini helâk edercesine Allah'a yemin edecekler. Halbuki Allah onların mutlaka yalancı olduklarını biliyor.
Ahmed Hulusi : Eğer yakında bir ganimet veya biraz daha yorucu yoldaki olsaydı, senin peşinden gelirlerdi. Fakat bu iş onlara zorlu geldi. (Bununla beraber onlar) "Eğer gücümüz yetseydi, elbette sizinle beraber biz de sefere çıkardık" diye Allâh adına yemin edecekler. . . Kendilerini helâk ediyorlar. . . Allâh biliyor ki onlar kesinlikle yalancılardır.
Ahmet Tekin : Eğer o seferle, Tebük seferiyle tezelden ganimet elde edilse, kolay ve normal bir yolculukla iş hallolsaydı, mutlaka münâfıklar da peşine düşer, gelirlerdi. Fakat o meşakkatli yolculuk onlara çok uzun bir sefer gibi geldi. Gene de: 'Bizim de silah, binek ve kumanya teminine gücümüz yetseydi, sizinle beraber elbette sefere çıkardık' diyerek yalan yere yemin edecekler, yalancılıkla kendilerini helâke sürükleyecekler. Allah onların kesinkes yalancı olduğunu biliyor.
Ahmet Varol : Eğer yakında bulunan bir dünyalık ve kolay bir yolculuk olsaydı mutlaka sana uyarlardı. Ama güçlükle aşılabilecek mesafe onlara uzak geldi. 'Eğer gücümüz yetseydi sizinle birlikte çıkardık' diye Allah'a yemin edecekler. Onlar kendi kendilerini helake sürüklüyorlar. Allah onların yalancı olduklarını bilmektedir.
Ali Bulaç : Eğer yakın bir yarar ve orta bir sefer olsaydı, onlar mutlaka seni izlerlerdi. Ama zorluk onlara uzak geldi. "Eğer güç yetirseydik muhakkak seninle birlikte (savaşa) çıkardık." diye sana Allah adına yemin edecekler. Kendi nefislerini helaka sürüklüyorlar. Allah onların gerçekten yalan söylediklerini biliyor.
Ali Fikri Yavuz : Eğer dâvet olundukları sefer, bir dünya menfaatı ve orta yollu bir sefer olsaydı, mutlaka senin arkana düşerlerdi. Fakat zahmetli ve yorucu mesafe (Tebük seferi) kendilerine (bâzı müminlere) uzak geldi. Bununla beraber; “- Eğer gücümüz yetseydi, elbette sizinle beraber sefere çıkardık.” deyip yakında Allah’a yemin edecekler. Böylece nefislerini helâke sürükleyeceklerdir. Allah biliyor ki, gerçekten onlar yalancıdırlar.
Bekir Sadak : Kolay bir kazanc, normal bir yolculuk olsaydi sana uyarlardi, fakat cikilacak yol onlara uzak geldi, kendilerini helak ederek, «Gucumuz yetseydi sizinle beraber cikardik» diye Allah'a yemin edeceklerdir. Allah, onlarin yalanci oldugunu elbette biliyor.*
Celal Yıldırım : Eğer yakın bir yarar, orta (mesafede) bir sefer olsaydı, elbette arkana takılırlardı. Ne var ki o meşakkatli (mesafe) onlara uzun geldi. «Gücümüz yetseydi seninle beraber çıkardık» diyerek Allah ile yemin edecekler de kendilerini (yalanları sebebiyle) mahvedecekler. Allah onların elbette yalancı olduklarını bilir.
Diyanet İşleri : Eğer yakın bir dünya menfaati ve kolay bir yolculuk olsaydı, (sefere katılmayan münafıklar da) mutlaka sana uyarlardı. Fakat meşakkatli yol, onlara uzak geldi. Gerçi onlar, “Eğer gücümüz yetseydi, elbette sizinle beraber çıkardık” diye Allah’a yemin edeceklerdir. Onlar kendilerini helâke sürüklüyorlar. Allah, biliyor ki onlar kesinlikle yalancıdırlar.
Diyanet İşleri (eski) : Kolay bir kazanç, normal bir yolculuk olsaydı sana uyarlardı, fakat çıkılacak yol onlara uzak geldi, kendilerini helak ederek, 'Gücümüz yetseydi sizinle beraber çıkardık' diye Allah'a yemin edeceklerdir. Allah, onların yalancı olduğunu elbette biliyor.
Diyanet Vakfi : Eğer yakın bir dünya malı ve kolay bir yolculuk olsaydı (o münafıklar) mutlaka sana uyup peşinden gelirlerdi. Fakat meşakkatli yol onlara uzak geldi. Gerçi onlar, «Gücümüz yetseydi mutlaka sizinle beraber çıkardık» diye kendilerini helâk edercesine Allah'a yemin edecekler. Halbuki Allah onların mutlaka yalancı olduklarını biliyor.
Edip Yüksel : Yakın bir menfaat ve orta uzunlukta bir yolculuk olsaydı seni izleyeceklerdi; ancak zorluk onlara fazla geldi. ALLAH'a yemin edeceklerdir: 'Gücümüz yetseydi sizinle birlikte çıkacaktık.' Böylece kendilerini mahfediyorlar. ALLAH onların yalancı olduklarını bilir.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) : Eğer o sefer, yakın bir ganimet ve kolay bir sefer olsaydı mutlaka peşine düşer gelirlerdi. Fakat o meşakkatli yolculuk kendilerine uzun bir sefer geldi. Bununla beraber, «Bizim de gücümüz yetseydi, sizinle beraber elbette sefere çıkardık.» diyerek Allah'a yemin edecekler, nefislerini helake sürükleyecekler. Allah biliyor ki, onlar iyice yalancıdırlar.
Elmalılı (sadeleştirilmiş) : O, yakın bir ganimet ve orta bir yolculuk olsaydı, kesinlikle arkana düşerlerdi; ne varki, o meşakkatli mesafe kendilerine uzak geldi. Yakında: «Eğer gücümüz olsaydı, sizinle birlikte savaşa çıkardık.» diye yemin edecekler. Kendilerini helake sürükleyecekler. Allah, kesinlikle onların yalancı olduklarını biliyor.
Elmalılı Hamdi Yazır : O, bir yakın ganimet ve orta bir sefer olsa idi mutlaka arkana düşerlerdi, lâkin o meşakkatli mesafe kendilerine uzak geldi. Bununla beraber eğer istitaatimiz olsa idi elbette çıkarırdık diye yakında yemin edecekler, nefislerini helâke sürükliyecekler, Allah biliyor ki zira onlar kat'ıyyen yalancılardır
Fizilal-il Kuran : Eğer yakın vadeli bir kazanç ve kısa bir yolculuk sözkonusu olsaydı, mutlaka peşinden gelirlerdi. Fakat bu sıkıntılı yolculuk onlara uzun geldi. Allah adına yemin ederek, «Eğer gücümüz yetseydi, kesinlikle sizinle birlikte sefere çıkardık» diyerek kendilerini mahvedecekler. Oysa Allah biliyor ki, onlar yalan söylüyorlar.
Gültekin Onan : Eğer yakın bir yarar ve orta bir sefer olsaydı, onlar mutlaka seni izlerlerdi. Ama zorluk onlara uzak geldi. "Eğer güç yetirseydik muhakkak seninle birlikte (savaşa) çıkardık" diye sana Tanrı adına yemin edecekler. Kendi nefislerini helaka sürüklüyorlar. Tanrı onların gerçekten yalan söylediklerini biliyor.
Hakkı Yılmaz : Eğer sefer, yakın bir kazanç ve sıradan bir sefer olsaydı, onlar kesinlikle seni izlerlerdi. Fakat o yapılması zor olan iş kendilerine uzak geldi. Bununla beraber, “Bizim de gücümüz yetseydi, kesinlikle sizinle beraber elbette çıkardık” diye Allah'a yemin edecekler –kendilerini yıkıma uğratıyorlar– ve Allah biliyor ki onlar, kesinlikle yalancı kimselerdir.
Hasan Basri Çantay : Eğer (davet olundukları şey) yakın (ve dünyevî) bir menfeat, orta bir sefer olsaydı elbette senin arkana düşerlerdi. Fakat meşakkatle kat edilecek olan mesafe) onlara uzak geldi. (Bununla beraber) onlar (sen «Tebük» den dönünce): «Eğer gücümüz yetseydi her halde biz de sizinle beraber çıkardık» (diye) Allaha yemîn edeceklerdir. Bunlar (bu suretle) kendilerini helake sürüklerler. Allah biliyor ki onlar hiç şübhesiz ve muhakkak yalancıdırlar.
Hayrat Neşriyat : Eğer yakın bir (dünya) menfaat(i) ve orta (mesâfede) bir yolculuk olsaydı (o geride kalan münâfıklar) elbette sana tâbi' olurlardı; fakat meşakkatli mesâfe(deki Tebük Seferi) onlara uzak geldi. Bununla berâber: 'Eğer gücümüz yetseydi, elbette sizinle berâber çıkardık!' diye Allah’a yemîn edeceklerdir. (Bu yalan yeminleriyle) kendilerini helâk ediyorlar. Allah ise, hiç şübhesiz onların yalancı kimseler olduklarını biliyor.
İbni Kesir : Eğer kolay bir kazanç ve orta bir sefer olsaydı; elbette senin arkana düşerlerdi. Fakat zorluk onlara uzak geldi. Gücümüz yetseydi; herhalde biz de sizinle beraber çıkardık, diye yemin edeceklerdir. Kendilerini helak ederler. Allah biliyor ki; onlar muhakkak yalancılardır.
İskender Evrenosoğlu : Eğer yakın olan bir dünya malı (ganimet) ve rahat bir sefer olsaydı, elbette sana tâbî olurlardı ve lâkin meşakkatli (sefer) onlara uzak geldi. “Şâyet gücümüz yetseydi elbette sizinle beraber çıkardık” diye Allah'a yemin edeceklerdir. Kendilerini (nefslerini) helâk ediyorlar. Ve Allah, onların gerçekten yalancılar olduğunu bilir.
Muhammed Esed : Ortada umulmadık türden bir kazanç ve kolay bir sefer (umudu) olsaydı, (ey Peygamber) kuşkusuz, arkadan gelirlerdi; fakat çıkılacak yol onlara çok uzun geldi. (Bu yetmiyormuş gibi), bir de (ey inananlar, sizin dönüşünüzden sonra) o (sefere katılmayan) kimseler, Allaha yemin edip (bu yalan yeminle) kendilerini tehlikeye sokarak: "Gücümüz olsaydı, mutlaka sizinle beraber çıkardık" diyecekler: Oysa Allah, onların düpedüz yalan söylediklerini elbette biliyor.
Ömer Nasuhi Bilmen : Eğer o, yakın bir ganîmet ve orta bir sefer olsa idi elbette sana tâbi olurlardı. Fakat o meşakkatli mesafe onlara uzak geldi ve az sonra Allah Teâlâ'ya yemin edeceklerdir ki, eğer iktidarımız olsa idi elbette seninle beraber sefere çıkardık. Bunlar nefislerini helâl diyorlar. Allah Teâlâ ise onların mutlaka yalancı kimseler olduklarını biliyor.
Ömer Öngüt : Eğer o sefer, yakın bir kazanç (ganimet) ve orta yollu bir sefer olsaydı, onlar mutlaka peşine düşer gelirlerdi. Fakat zahmetle gidilecek yol onlara uzak geldi. Bununla beraber: “Gücümüz yetseydi sizinle beraber elbette biz de sefere çıkardık. ” diyerek Allah adına yemin edeceklerdir. Bunlar kendi nefislerini helâka sürüklüyorlar. Allah biliyor ki onlar muhakkak yalancıdırlar.
Şaban Piriş : Kolay bir kazanç, normal bir yolculuk olsaydı sana uyarlardı. Fakat, meşakkat onlara uzak geldi. ‘Gücümüz yetseydi sizinle beraber çıkardık.’ diye Allah’a yemin edeceklerdir. Kendilerini helak ediyorlar. Allah, gerçekten onların yalancı olduğunu biliyor.
Suat Yıldırım : Eğer dâvet olundukları seferde peşin bir ganimet bulunsa ve orta yollu bir mesafe olsaydı, mutlaka senin peşinden gelirlerdi; fakat meşakkatli yol onlara pek uzak geldi. Bununla beraber "Eğer gücümüz yetseydi muhakkak sizinle beraber sefere çıkardık." diye yemin edeceklerdir. Onlar bu yalanlarıyla kendilerini mahvediyorlar. Çünkü Allah onların yalancı olduklarını kesinlikle bilmektedir.
Süleyman Ateş : Yakın bir dünyâ menfaati ve orta bir yolculuk olsaydı (savaşa katılmayan o münafıklar), elbette sana tâbi olurlardı. Fakat güç aşılacak mesafe, kendilerine uzak geldi. Bir de "Gücümüz yetseydi, sizinle beraber çıkardık!"diye Allah'a yemin edecekler. Boşuna kendilerini mahvediyorlar. Allâh, onların yalancı olduklarını biliyor.
Tefhim-ul Kuran : Eğer yakın bir yarar ve orta bir sefer olsaydı, onlar mutlaka seni izlerlerdi. Ama zorluk onlara uzak geldi. «Eğer güç yetirseydik muhakkak seninle birlikte (savaşa) çıkardık» diye sana Allah adına yemin de edecekler. Kendi nefislerini helaka sürüklüyorlar. Allah onların gerçekten yalan söylemekte olduklarını bilmektedir.
Ümit Şimşek : Eğer peşin bir menfaat ve orta uzaklıkta bir yol olsaydı sana uyarlardı. Fakat o meşakkatli sefer onlara pek uzak geldi. 'Gücümüz yetseydi sizinle çıkardık' diye Allah'a yemin edecekler. Onlar kendilerini helâk ediyorlar. Allah ise onların yalancı olduklarını biliyor.
Yaşar Nuri Öztürk : Eğer o, yakın bir dünya menfaati yahut orta bir yolculuk olsa idi, elbette seni izleyeceklerdi. Ama o zorluklarla dolu yolculuk kendilerine uzak geldi. "Gücümüz yetseydi sizinle çıkacaktık" diye Allah'a yemin de ederler. Kendilerini mahvediyorlar. Allah biliyor ki onlar, kesinlikle yalancıdırlar.


Kuran Mealleri Veritabanı ve Site Dosyalarını indirmek için TIKLAYINIZ.
[Sitemiz kurulum ve geliştirme aşamasındadır. Hatalar, eksikler bulunmaktadır! Lütfen dikkatli olunuz.]

{ayet_meali.php}