Kırık Meal (Arapça) Meali |
|
|الر: Elif Lâm Râ | كِتَابٌ: bir Kitap'tır | أُحْكِمَتْ: sağlamlaştırılmış | ايَاتُهُ: ayetleri | ثُمَّ: sonra | فُصِّلَتْ: etraflıca açıklanmış | مِنْ: | لَدُنْ: tarafından | حَكِيمٍ: hikmet sahibi | خَبِيرٍ: ve her şeyden haberdar | (11:1) | |
|أَلَّا: öyle ki | تَعْبُدُوا: kulluk etmeyin | إِلَّا: başkasına | اللَّهَ: Allah'tan | إِنَّنِي: şüphesiz ben | لَكُمْ: size | مِنْهُ: O'nun tarafından | نَذِيرٌ: bir uyarıcıyım | وَبَشِيرٌ: ve müjdeleyiciyim | (11:2) | |
|وَأَنِ: ve | اسْتَغْفِرُوا: bağışlanma dileyin | رَبَّكُمْ: Rabbinizden | ثُمَّ: sonra | تُوبُوا: tevbe edin | إِلَيْهِ: O'na | يُمَتِّعْكُمْ: sizi yararlandırsın | مَتَاعًا: nimetlerden | حَسَنًا: güzel | إِلَىٰ: -ye kadar | أَجَلٍ: bir süre- | مُسَمًّى: belirli | وَيُؤْتِ: ve versin | كُلَّ: her | ذِي: sahibine | فَضْلٍ: ihsan | فَضْلَهُ: kendi ihsanını | وَإِنْ: ve eğer | تَوَلَّوْا: yüz çevirirseniz | فَإِنِّي: gerçekten ben | أَخَافُ: korkarım | عَلَيْكُمْ: sizin hakkınızda | عَذَابَ: azabından | يَوْمٍ: bir günün | كَبِيرٍ: büyük | (11:3) | |
|إِلَى: | اللَّهِ: Allah'adır | مَرْجِعُكُمْ: dönüşünüz | وَهُوَ: ve O | عَلَىٰ: üzerine | كُلِّ: her | شَيْءٍ: şey | قَدِيرٌ: güç yetirendir | (11:4) | |
|أَلَا: iyi bilin ki | إِنَّهُمْ: onlar | يَثْنُونَ: bükerler | صُدُورَهُمْ: göğüslerini | لِيَسْتَخْفُوا: gizlenmek için | مِنْهُ: ondan | أَلَا: yine iyi bilin ki | حِينَ: ne zaman | يَسْتَغْشُونَ: bürünseler | ثِيَابَهُمْ: elbiselerine | يَعْلَمُ: bilir | مَا: şeyleri | يُسِرُّونَ: gizledikleri | وَمَا: ve şeyleri | يُعْلِنُونَ: açığa vurdukları | إِنَّهُ: şüphesiz O | عَلِيمٌ: bilendir | بِذَاتِ: olanı | الصُّدُورِ: gönüllerde | (11:5) | |
|وَمَا: ve yoktur | مِنْ: hiçbir | دَابَّةٍ: canlı | فِي: | الْأَرْضِ: yeryüzünde | إِلَّا: | عَلَى: ait olmayan | اللَّهِ: Allah'a | رِزْقُهَا: rızkı | وَيَعْلَمُ: ve O bilir | مُسْتَقَرَّهَا: onun karar kıldığı yeri | وَمُسْتَوْدَعَهَا: ve emanet bırakıldığı yeri | كُلٌّ: (bunların) hepsi | فِي: | كِتَابٍ: bir Kitap'tadır | مُبِينٍ: apaçık | (11:6) | |
|وَهُوَ: ve O'dur | الَّذِي: | خَلَقَ: yaratan | السَّمَاوَاتِ: gökleri | وَالْأَرْضَ: ve yeri | فِي: içinde | سِتَّةِ: altı | أَيَّامٍ: gün | وَكَانَ: iken | عَرْشُهُ: O'nun Arş'ı | عَلَى: üzerinde | الْمَاءِ: su | لِيَبْلُوَكُمْ: sizi denemek için | أَيُّكُمْ: hanginizin | أَحْسَنُ: daha güzel (olduğunu) | عَمَلًا: amelinin | وَلَئِنْ: ve şayet | قُلْتَ: onlara dersen | إِنَّكُمْ: şüphesiz siz | مَبْعُوثُونَ: diriltileceksiniz | مِنْ: | بَعْدِ: sonra | الْمَوْتِ: ölümden | لَيَقُولَنَّ: hemen derler | الَّذِينَ: kimseler | كَفَرُوا: inkar eden(ler) | إِنْ: değildir | هَٰذَا: bu | إِلَّا: başka | سِحْرٌ: bir sihirden | مُبِينٌ: apaçık | (11:7) | |
|وَلَئِنْ: ve şayet | أَخَّرْنَا: geciktirsek | عَنْهُمُ: onlardan | الْعَذَابَ: azabı | إِلَىٰ: için | أُمَّةٍ: bir süre | مَعْدُودَةٍ: sayılı | لَيَقُولُنَّ: mutlaka derler | مَا: nedir? | يَحْبِسُهُ: onu alıkoyan | أَلَا: haberiniz olsun ki | يَوْمَ: gün | يَأْتِيهِمْ: o geldiği | لَيْسَ: değildir | مَصْرُوفًا: geri çevrilecek | عَنْهُمْ: kendilerinden | وَحَاقَ: ve kuşatır | بِهِمْ: onları | مَا: şey | كَانُوا: oldukları | بِهِ: onu | يَسْتَهْزِئُونَ: alaya alıyor(lar) | (11:8) | |
|وَلَئِنْ: şayet | أَذَقْنَا: tattırsak | الْإِنْسَانَ: insana | مِنَّا: katımızdan | رَحْمَةً: bir rahmet | ثُمَّ: sonra | نَزَعْنَاهَا: onu geri alsak | مِنْهُ: ondan | إِنَّهُ: o hemen olur | لَيَئُوسٌ: ümitsiz | كَفُورٌ: bir nankör | (11:9) | |
|وَلَئِنْ: ve şayet | أَذَقْنَاهُ: ona tattırırsak | نَعْمَاءَ: bir nimet | بَعْدَ: sonra | ضَرَّاءَ: bir darlıktan | مَسَّتْهُ: kendisine dokunan | لَيَقُولَنَّ: mutlaka der | ذَهَبَ: gitti | السَّيِّئَاتُ: kötülükler | عَنِّي: benden | إِنَّهُ: şüphesiz o | لَفَرِحٌ: şımarık | فَخُورٌ: ve böbürlenendir | (11:10) | |
|إِلَّا: ancak hariçtir | الَّذِينَ: kimseler | صَبَرُوا: sabreden(ler) | وَعَمِلُوا: ve ameller işleyenler | الصَّالِحَاتِ: salih | أُولَٰئِكَ: işte | لَهُمْ: onlara vardır | مَغْفِرَةٌ: bağışlanma | وَأَجْرٌ: ve ecir | كَبِيرٌ: büyük | (11:11) | |
|فَلَعَلَّكَ: belki de | تَارِكٌ: bırakacaksın | بَعْضَ: bir kısmını | مَا: | يُوحَىٰ: vahyedilenin | إِلَيْكَ: sana | وَضَائِقٌ: ve daralacak | بِهِ: onunla | صَدْرُكَ: göğsün | أَنْ: dolayı | يَقُولُوا: demelerinden | لَوْلَا: değil miydi? | أُنْزِلَ: indirilmeli | عَلَيْهِ: ona | كَنْزٌ: bir hazine | أَوْ: veya | جَاءَ: gelmeli | مَعَهُ: beraberinde | مَلَكٌ: bir melek | إِنَّمَا: ancak | أَنْتَ: sen | نَذِيرٌ: bir uyarıcısın | وَاللَّهُ: Allah ise | عَلَىٰ: üzerine | كُلِّ: her | شَيْءٍ: şey | وَكِيلٌ: vekildir | (11:12) | |
|أَمْ: yoksa | يَقُولُونَ: diyorlar mı? | افْتَرَاهُ: onu kendisi uydurdu | قُلْ: de ki | فَأْتُوا: getirin | بِعَشْرِ: on (tane) | سُوَرٍ: sure | مِثْلِهِ: onun benzeri | مُفْتَرَيَاتٍ: uydurulmuş | وَادْعُوا: ve çağırın | مَنِ: | اسْتَطَعْتُمْ: gücünüzyeteni | مِنْ: | دُونِ: başka | اللَّهِ: Allah'tan | إِنْ: eğer | كُنْتُمْ: iseniz | صَادِقِينَ: doğru sözlü | (11:13) | |
|فَإِلَّمْ: eğer | يَسْتَجِيبُوا: cevap veremezlerse | لَكُمْ: size | فَاعْلَمُوا: bilin ki | أَنَّمَا: doğrusu o | أُنْزِلَ: indirilmiştir | بِعِلْمِ: ilmiyle | اللَّهِ: Allah'ın | وَأَنْ: ve şüphesiz | لَا: yoktur | إِلَٰهَ: ilah | إِلَّا: başka | هُوَ: O'ndan | فَهَلْ: artık olur musunuz? | أَنْتُمْ: size | مُسْلِمُونَ: Müslüman | (11:14) | |
|مَنْ: kimler | كَانَ: | يُرِيدُ: isterse | الْحَيَاةَ: hayatını | الدُّنْيَا: dünya | وَزِينَتَهَا: ve süsünü | نُوَفِّ: karşılıklarını tam veririz | إِلَيْهِمْ: onlara | أَعْمَالَهُمْ: yaptıklarının | فِيهَا: orada | وَهُمْ: ve onlara | فِيهَا: orada | لَا: | يُبْخَسُونَ: bir noksanlık yapılmaz | (11:15) | |
|أُولَٰئِكَ: bunlar | الَّذِينَ: kimselerdir | لَيْسَ: olmayan | لَهُمْ: kendileri için | فِي: | الْاخِرَةِ: ahirette | إِلَّا: başka bir şey | النَّارُ: ateşten | وَحَبِطَ: ve boşa gitmiştir | مَا: | صَنَعُوا: işledikleri | فِيهَا: orada | وَبَاطِلٌ: ve geçersizdir | مَا: | كَانُوا: oldukları | يَعْمَلُونَ: yapmakta | (11:16) | |
|أَفَمَنْ: kimse gibi midir? | كَانَ: olan | عَلَىٰ: üzere | بَيِّنَةٍ: açık bir delil | مِنْ: | رَبِّهِ: Rabbinden | وَيَتْلُوهُ: ve onu izleyen | شَاهِدٌ: bir şahit | مِنْهُ: O'nun tarafından | وَمِنْ: ve | قَبْلِهِ: ondan önce | كِتَابُ: kitabı (elinde bulunan) | مُوسَىٰ: Musa'nın | إِمَامًا: bir rehber | وَرَحْمَةً: ve rahmet olan | أُولَٰئِكَ: işte bunlar | يُؤْمِنُونَ: iman ederler | بِهِ: ona | وَمَنْ: ve kim | يَكْفُرْ: inkar ederse | بِهِ: onu | مِنَ: | الْأَحْزَابِ: topluluklardan | فَالنَّارُ: ateştir | مَوْعِدُهُ: kendisine vaadedilen | فَلَا: | تَكُ: hiç olma | فِي: içinde | مِرْيَةٍ: şüphe | مِنْهُ: bundan | إِنَّهُ: şüphesiz bu | الْحَقُّ: bir gerçektir | مِنْ: -den | رَبِّكَ: Rabbin- | وَلَٰكِنَّ: ancak | أَكْثَرَ: çoğu | النَّاسِ: insanların | لَا: | يُؤْمِنُونَ: iman etmezler | (11:17) | |
|وَمَنْ: kim olabilir? | أَظْلَمُ: daha zalim | مِمَّنِ: kimseden | افْتَرَىٰ: uyduran | عَلَى: karşı | اللَّهِ: Allah'a | كَذِبًا: yalan | أُولَٰئِكَ: bunlar | يُعْرَضُونَ: sunulurlar | عَلَىٰ: üzerine | رَبِّهِمْ: Rabblerine | وَيَقُولُ: ve derler | الْأَشْهَادُ: şahitler | هَٰؤُلَاءِ: işte bunlardır | الَّذِينَ: kimseler | كَذَبُوا: yalan söyleyen(ler) | عَلَىٰ: karşı | رَبِّهِمْ: Rabblerine | أَلَا: haberiniz olsun | لَعْنَةُ: laneti | اللَّهِ: Allah'ın | عَلَى: üzerinedir | الظَّالِمِينَ: zalimlerin | (11:18) | |
|الَّذِينَ: onlar | يَصُدُّونَ: alıkoyar | عَنْ: | سَبِيلِ: yolundan | اللَّهِ: Allah'ın | وَيَبْغُونَهَا: ve onda ararlar | عِوَجًا: çarpıklık | وَهُمْ: ve onlar (ararlar) | بِالْاخِرَةِ: ahireti | هُمْ: onlar | كَافِرُونَ: inkar edenlerdir | (11:19) | |
|أُولَٰئِكَ: onlar | لَمْ: | يَكُونُوا: değillerdir | مُعْجِزِينَ: aciz bırakacak | فِي: | الْأَرْضِ: yeryüzünde | وَمَا: yoktur | كَانَ: | لَهُمْ: onların | مِنْ: | دُونِ: başka | اللَّهِ: Allah'tan | مِنْ: | أَوْلِيَاءَ: dostları | يُضَاعَفُ: kat kat artırılır | لَهُمُ: onlar için | الْعَذَابُ: azab | مَا: | كَانُوا: onlar | يَسْتَطِيعُونَ: güç yetiremezlerdi | السَّمْعَ: işitmeye | وَمَا: ve | كَانُوا: onlar | يُبْصِرُونَ: göremezlerdi | (11:20) | |
|أُولَٰئِكَ: işte onlar | الَّذِينَ: kimselerdir | خَسِرُوا: zarara sokan(lardır) | أَنْفُسَهُمْ: kendilerini | وَضَلَّ: ve kaybolmuştur | عَنْهُمْ: yanlarından | مَا: şeyler | كَانُوا: | يَفْتَرُونَ: uydurdukları | (11:21) | |
|لَا: yok | جَرَمَ: şüphe | أَنَّهُمْ: onlar | فِي: | الْاخِرَةِ: ahirette | هُمُ: onlar | الْأَخْسَرُونَ: en fazla zararlı çıkanlardır | (11:22) | |
|إِنَّ: şüphesiz ki | الَّذِينَ: kimseler | امَنُوا: iman eden(ler) | وَعَمِلُوا: ve işleyenler | الصَّالِحَاتِ: iyi işler | وَأَخْبَتُوا: ve gönülden boyun eğenler | إِلَىٰ: | رَبِّهِمْ: Rabblerine | أُولَٰئِكَ: işte onlar | أَصْحَابُ: ehlidirler | الْجَنَّةِ: cennet | هُمْ: onlar | فِيهَا: orada | خَالِدُونَ: kalıcıdırlar | (11:23) | |
|مَثَلُ: durumu | الْفَرِيقَيْنِ: iki topluluğun | كَالْأَعْمَىٰ: körün durumu gibidir | وَالْأَصَمِّ: ve sağırın | وَالْبَصِيرِ: ve görenin | وَالسَّمِيعِ: ve işitenin | هَلْ: midir? | يَسْتَوِيَانِ: ikisi eşit | مَثَلًا: durumları | أَفَلَا: | تَذَكَّرُونَ: İbret almıyor musunuz? | (11:24) | |
|وَلَقَدْ: ve andolsun | أَرْسَلْنَا: göndermiştik | نُوحًا: Nuh'u | إِلَىٰ: | قَوْمِهِ: kendi kavmine | إِنِّي: şüphesiz ben | لَكُمْ: sizin için | نَذِيرٌ: bir uyarıcıyım | مُبِينٌ: apaçık | (11:25) | |
|أَنْ: diye | لَا: | تَعْبُدُوا: kulluk etmeyin | إِلَّا: başkasına | اللَّهَ: Allah'tan | إِنِّي: şüphesiz ben | أَخَافُ: korkuyorum | عَلَيْكُمْ: sizin hakkınızda | عَذَابَ: azabından | يَوْمٍ: bir günün | أَلِيمٍ: acıklı | (11:26) | |
|فَقَالَ: dediler ki | الْمَلَأُ: ileri gelenleri | الَّذِينَ: | كَفَرُوا: inkar eden | مِنْ: -nden | قَوْمِهِ: kavmi- | مَا: | نَرَاكَ: biz seni görmüyoruz | إِلَّا: başka | بَشَرًا: bir insandan | مِثْلَنَا: bizim gibi | وَمَا: ve | نَرَاكَ: görmüyoruz | اتَّبَعَكَ: sana uyduğunu | إِلَّا: başkasının | الَّذِينَ: olandan | هُمْ: kendisi | أَرَاذِلُنَا: en aşağılıklarımız | بَادِيَ: sığ (görüşlü) | الرَّأْيِ: (sığ) görüşlü | وَمَا: ve | نَرَىٰ: görmüyoruz | لَكُمْ: sizin | عَلَيْنَا: bize karşı | مِنْ: hiç | فَضْلٍ: üstünlüğünüzü | بَلْ: aksine | نَظُنُّكُمْ: zannediyoruz ki siz | كَاذِبِينَ: yalancılarsınız | (11:27) | |
|قَالَ: dedi ki | يَا: EY/HEY/AH | قَوْمِ: kavmim | أَرَأَيْتُمْ: Ne dersiniz? | إِنْ: eğer | كُنْتُ: ben isem | عَلَىٰ: üzere | بَيِّنَةٍ: bir delil | مِنْ: -den | رَبِّي: Rabbim- | وَاتَانِي: ve bana vermişse | رَحْمَةً: bir rahmet | مِنْ: | عِنْدِهِ: katından | فَعُمِّيَتْ: bu gizli bırakılmış ise | عَلَيْكُمْ: size | أَنُلْزِمُكُمُوهَا: biz sizi zorlayacak mıyız? | وَأَنْتُمْ: siz | لَهَا: onu | كَارِهُونَ: istemediğiniz halde | (11:28) | |
|ويَا: ve EY/HEY/AH | قَوْمِ: kavmim | لَا: | أَسْأَلُكُمْ: sizden istemiyorum | عَلَيْهِ: bunun karşılığında | مَالًا: bir mal | إِنْ: | أَجْرِيَ: benim ecrim | إِلَّا: yalnızca | عَلَى: aittir | اللَّهِ: Allah'a | وَمَا: ve değilim | أَنَا: ben | بِطَارِدِ: kovacak | الَّذِينَ: kimseleri | امَنُوا: iman eden(leri) | إِنَّهُمْ: şüphesiz onlar | مُلَاقُو: kavuşacaklardır | رَبِّهِمْ: Rabblerine | وَلَٰكِنِّي: ancak ben | أَرَاكُمْ: sizi görüyorum | قَوْمًا: bir topluluk olarak | تَجْهَلُونَ: cahillik eden | (11:29) | |
|ويَا: ve EY/HEY/AH | قَوْمِ: kavmim | مَنْ: kim | يَنْصُرُنِي: bana yardımcı olabilir | مِنَ: karşı | اللَّهِ: Allah'a | إِنْ: eğer | طَرَدْتُهُمْ: onları kovsam | أَفَلَا: | تَذَكَّرُونَ: düşünmüyor musunuz? | (11:30) | |
|وَلَا: | أَقُولُ: ben demiyorum | لَكُمْ: size | عِنْدِي: benim yanımdadır | خَزَائِنُ: hazineleri | اللَّهِ: Allah'ın | وَلَا: ve | أَعْلَمُ: bilmiyorum | الْغَيْبَ: gaybı | وَلَا: ve | أَقُولُ: demiyorum | إِنِّي: şüphesiz ben | مَلَكٌ: meleğim (diye) | وَلَا: ve | أَقُولُ: diyemem | لِلَّذِينَ: kimseler için | تَزْدَرِي: küçük gördükleri | أَعْيُنُكُمْ: gözlerinizin | لَنْ: | يُؤْتِيَهُمُ: onlara vermeyecektir | اللَّهُ: Allah | خَيْرًا: bir hayır | اللَّهُ: Allah | أَعْلَمُ: daha iyi bilir | بِمَا: olanı | فِي: içlerinde | أَنْفُسِهِمْ: onların kendi | إِنِّي: ben gerçekten | إِذًا: o zaman | لَمِنَ: kimselerden olurum | الظَّالِمِينَ: zulmeden | (11:31) | |
|قَالُوا: dediler ki | يَا: EY/HEY/AH | نُوحُ: Nuh | قَدْ: muhakkak | جَادَلْتَنَا: bizimle tartıştın | فَأَكْثَرْتَ: çok ileri gittin | جِدَالَنَا: bizimle tartışmanda | فَأْتِنَا: getir bakalım | بِمَا: şeyi | تَعِدُنَا: bize vaadettiğin | إِنْ: eğer | كُنْتَ: isen | مِنَ: -den | الصَّادِقِينَ: doğru sözlüler- | (11:32) | |
|قَالَ: (Nuh) dedi | إِنَّمَا: ancak | يَأْتِيكُمْ: size getirir | بِهِ: onu | اللَّهُ: Allah | إِنْ: eğer | شَاءَ: dilerse | وَمَا: ve değilsiniz | أَنْتُمْ: siz | بِمُعْجِزِينَ: O'nu aciz bırakacak | (11:33) | |
|وَلَا: ve | يَنْفَعُكُمْ: size yarar vermez | نُصْحِي: öğüdüm | إِنْ: eğer | أَرَدْتُ: istesem de | أَنْ: | أَنْصَحَ: öğüt vermek | لَكُمْ: size | إِنْ: eğer | كَانَ: | اللَّهُ: Allah | يُرِيدُ: dilerse | أَنْ: | يُغْوِيَكُمْ: sizi azgınlığa düşürmeyi | هُوَ: O | رَبُّكُمْ: sizin Rabbinizdir | وَإِلَيْهِ: ve O'na | تُرْجَعُونَ: döndürüleceksiniz | (11:34) | |
|أَمْ: yoksa | يَقُولُونَ: diyorlar (mı?) | افْتَرَاهُ: onu uydurdu | قُلْ: de ki | إِنِ: eğer | افْتَرَيْتُهُ: onu ben uydurduysam | فَعَلَيَّ: benim üzerimedir | إِجْرَامِي: suçum | وَأَنَا: ancak ben | بَرِيءٌ: uzağım | مِمَّا: -dan | تُجْرِمُونَ: sizin suçlarınız- | (11:35) | |
|وَأُوحِيَ: vahyolundu | إِلَىٰ: | نُوحٍ: Nuh'a | أَنَّهُ: gerçekten | لَنْ: | يُؤْمِنَ: kimse iman etmeyecek | مِنْ: -den | قَوْمِكَ: kavmin- | إِلَّا: dışında | مَنْ: kimselerin | قَدْ: (şimdiye kadar) | امَنَ: iman eden | فَلَا: | تَبْتَئِسْ: üzülme | بِمَا: dolayı | كَانُوا: | يَفْعَلُونَ: onların yaptıklarından | (11:36) | |
|وَاصْنَعِ: ve yap | الْفُلْكَ: gemiyi | بِأَعْيُنِنَا: bizim gözetimimiz altında | وَوَحْيِنَا: ve vahyimizle | وَلَا: | تُخَاطِبْنِي: bana hitap (dua) etme | فِي: hakkında | الَّذِينَ: kimseler | ظَلَمُوا: zulmeden(ler) | إِنَّهُمْ: onlar | مُغْرَقُونَ: suda boğulacaklardır | (11:37) | |
|وَيَصْنَعُ: ve yapıyordu | الْفُلْكَ: gemiyi | وَكُلَّمَا: ve ne zaman | مَرَّ: yanından geçse | عَلَيْهِ: onun | مَلَأٌ: ileri gelenler | مِنْ: -den | قَوْمِهِ: kavmin- | سَخِرُوا: alay ediyorlardı | مِنْهُ: onunla | قَالَ: dedi ki | إِنْ: eğer | تَسْخَرُوا: alay ederseniz | مِنَّا: bizimle | فَإِنَّا: muhakkak biz de | نَسْخَرُ: alay edeceğiz | مِنْكُمْ: sizinle | كَمَا: gibi | تَسْخَرُونَ: sizin alay ettiğiniz | (11:38) | |
|فَسَوْفَ: yakında | تَعْلَمُونَ: bileceksiniz | مَنْ: kime | يَأْتِيهِ: geleceğini | عَذَابٌ: azabın | يُخْزِيهِ: rezil edici | وَيَحِلُّ: ve ineceğini | عَلَيْهِ: başına | عَذَابٌ: azabın | مُقِيمٌ: kalıcı | (11:39) | |
|حَتَّىٰ: sonunda | إِذَا: zaman | جَاءَ: geldiği | أَمْرُنَا: emrimiz | وَفَارَ: ve kaynadığında | التَّنُّورُ: tandır | قُلْنَا: dedik ki | احْمِلْ: bindir | فِيهَا: ona | مِنْ: | كُلٍّ: her şeyden | زَوْجَيْنِ: çifti | اثْنَيْنِ: ikişer | وَأَهْلَكَ: ve aileni | إِلَّا: dışındaki | مَنْ: olanlar | سَبَقَ: önceden | عَلَيْهِ: aleyhlerine | الْقَوْلُ: hüküm verilmiş | وَمَنْ: ve | امَنَ: iman edenleri | وَمَا: ve | امَنَ: zaten iman etmemişti | مَعَهُ: onunla beraber | إِلَّا: dışında | قَلِيلٌ: çok az kimse | (11:40) | |
|وَقَالَ: ve dedi ki | ارْكَبُوا: haydi binin | فِيهَا: ona | بِسْمِ: adıyladır | اللَّهِ: Allah'ın | مَجْرَاهَا: yüzmesi de | وَمُرْسَاهَا: ve durması da | إِنَّ: şüphesiz | رَبِّي: Rabbim | لَغَفُورٌ: bağışlayıcıdır | رَحِيمٌ: rahmet edicidir | (11:41) | |
|وَهِيَ: (Gemi) | تَجْرِي: geçirirken | بِهِمْ: onları | فِي: içinden | مَوْجٍ: dalgaların | كَالْجِبَالِ: dağlar gibi | وَنَادَىٰ: ve seslendi | نُوحٌ: Nuh | ابْنَهُ: oğluna | وَكَانَ: ve o (idi) | فِي: | مَعْزِلٍ: bir kenarda | يَا: EY/HEY/AH | بَنِي: Çocukları | ارْكَبْ: gel bin | مَعَنَا: bizimle birlikte | وَلَا: ve- | تَكُنْ: olma | مَعَ: beraber | الْكَافِرِينَ: kâfirlerle | (11:42) | |
|قَالَ: (O) dedi ki | سَاوِي: sığınacağım | إِلَىٰ: | جَبَلٍ: bir dağa | يَعْصِمُنِي: o beni korur | مِنَ: -dan | الْمَاءِ: su- | قَالَ: dedi ki | لَا: yoktur | عَاصِمَ: kurtulacak | الْيَوْمَ: bugün | مِنْ: -nden | أَمْرِ: emri- | اللَّهِ: Allah'ın | إِلَّا: dışında | مَنْ: kimselerin | رَحِمَ: merhanet ettiği | وَحَالَ: bu sırada girdi | بَيْنَهُمَا: aralarına | الْمَوْجُ: bir dalga | فَكَانَ: ve o da oldu | مِنَ: -dan | الْمُغْرَقِينَ: boğulanlar- | (11:43) | |
|وَقِيلَ: ve denildi | يَا: EY/HEY/AH | أَرْضُ: yer | ابْلَعِي: çek | مَاءَكِ: suyunu | ويَا: ve EY/HEY/AH | سَمَاءُ: gök | أَقْلِعِي: sen de tut | وَغِيضَ: ve çekildi | الْمَاءُ: su | وَقُضِيَ: ve bitirildi | الْأَمْرُ: iş | وَاسْتَوَتْ: ve oturdu | عَلَى: üzerine | الْجُودِيِّ: Cudi'nin | وَقِيلَ: ve denildi | بُعْدًا: yok olsun | لِلْقَوْمِ: topluluğu | الظَّالِمِينَ: zalimler | (11:44) | |
|وَنَادَىٰ: ve seslendi | نُوحٌ: Nuh | رَبَّهُ: Rabbine | فَقَالَ: ve dedi ki | رَبِّ: Rabbim | إِنَّ: şüphesiz | ابْنِي: oğlum | مِنْ: | أَهْلِي: benim ailemdendir | وَإِنَّ: ve şüphesiz | وَعْدَكَ: senin vaadin | الْحَقُّ: haktır | وَأَنْتَ: ve sen | أَحْكَمُ: en iyi hükmedenisin | الْحَاكِمِينَ: hükmedenlerin | (11:45) | |
|قَالَ: (Allah) dedi ki | يَا: EY/HEY/AH | نُوحُ: Nuh | إِنَّهُ: şüphesiz o | لَيْسَ: değildir | مِنْ: -den | أَهْلِكَ: senin ailen- | إِنَّهُ: elbette o | عَمَلٌ: bir iş yapmıştı | غَيْرُ: olmayan | صَالِحٍ: iyi | فَلَا: | تَسْأَلْنِ: benden isteme | مَا: bir şeyi | لَيْسَ: olmayan | لَكَ: senin | بِهِ: hakkında | عِلْمٌ: bilgin | إِنِّي: şüphesiz ben | أَعِظُكَ: seni sakındırıyorum | أَنْ: | تَكُونَ: olmanı | مِنَ: -den | الْجَاهِلِينَ: bilgisizler- | (11:46) | |
|قَالَ: dedi | رَبِّ: Rabbim | إِنِّي: muhakkak ben | أَعُوذُ: sığınırım | بِكَ: sana | أَنْ: | أَسْأَلَكَ: senden istemekten | مَا: bir şeyi | لَيْسَ: olmayan | لِي: benim | بِهِ: hakkında | عِلْمٌ: bilgim | وَإِلَّا: eğer | تَغْفِرْ: bağışlamazsan | لِي: beni | وَتَرْحَمْنِي: ve bana rahmet etmezsen | أَكُنْ: olurum | مِنَ: -dan | الْخَاسِرِينَ: hüsrana uğrayanlar- | (11:47) | |
|قِيلَ: denildi ki | يَا: EY/HEY/AH | نُوحُ: Nuh | اهْبِطْ: in | بِسَلَامٍ: selam ile | مِنَّا: bizden | وَبَرَكَاتٍ: ve bereketlerle | عَلَيْكَ: sana | وَعَلَىٰ: ve üzerine | أُمَمٍ: ümmetler | مِمَّنْ: olanlardan | مَعَكَ: seninle birlikte | وَأُمَمٌ: ve (bazı) ümmetlere | سَنُمَتِّعُهُمْ: geçimlik vereceğiz | ثُمَّ: sonra | يَمَسُّهُمْ: onlara dokunacaktır | مِنَّا: bizden | عَذَابٌ: bir azap | أَلِيمٌ: acıklı | (11:48) | |
|تِلْكَ: bunlar | مِنْ: | أَنْبَاءِ: haberlerindendir | الْغَيْبِ: gayb | نُوحِيهَا: vahyettiğimiz | إِلَيْكَ: sana | مَا: değildin | كُنْتَ: sen | تَعْلَمُهَا: onu biliyor | أَنْتَ: (ne) sen | وَلَا: ve ne de | قَوْمُكَ: senin kavmin | مِنْ: | قَبْلِ: önce | هَٰذَا: bundan | فَاصْبِرْ: sabret | إِنَّ: şüphesiz | الْعَاقِبَةَ: sonuç | لِلْمُتَّقِينَ: takva sahiplerinindir | (11:49) | |
|وَإِلَىٰ: ve (kavmin)e | عَادٍ: Ad | أَخَاهُمْ: kardeşleri | هُودًا: Hud'u (gönderdik) | قَالَ: dedi ki | يَا: EY/HEY/AH | قَوْمِ: kavmim | اعْبُدُوا: kulluk edin | اللَّهَ: Allah'a | مَا: yoktur | لَكُمْ: sizin için | مِنْ: hiç bir | إِلَٰهٍ: ilah | غَيْرُهُ: O'ndan başka | إِنْ: | أَنْتُمْ: siz | إِلَّا: ancak | مُفْتَرُونَ: yalan uyduranlarsınız | (11:50) | |
|يَا: EY/HEY | قَوْمِ: kavmim | لَا: | أَسْأَلُكُمْ: sizden istemiyorum | عَلَيْهِ: bunun için | أَجْرًا: bir ücret | إِنْ: | أَجْرِيَ: benim ücretim | إِلَّا: yalnızca | عَلَى: aittir | الَّذِي: | فَطَرَنِي: beni yaratana | أَفَلَا: | تَعْقِلُونَ: akıl etmiyor musunuz? | (11:51) | |
|ويَا: ve EY/HEY/AH | قَوْمِ: kavmim | اسْتَغْفِرُوا: bağışlanma dileyin | رَبَّكُمْ: Rabbinizden | ثُمَّ: sonra | تُوبُوا: tevbe edin | إِلَيْهِ: O'na | يُرْسِلِ: göndersin | السَّمَاءَ: gökten | عَلَيْكُمْ: üzerinize | مِدْرَارًا: bolca yağmur | وَيَزِدْكُمْ: ve katsın | قُوَّةً: güç | إِلَىٰ: | قُوَّتِكُمْ: gücünüze | وَلَا: | تَتَوَلَّوْا: yüz çevirmeyin | مُجْرِمِينَ: suçlular olarak | (11:52) | |
|قَالُوا: dediler ki | يَا: EY/HEY/AH | يَا هُودُ: Hud | مَا: | جِئْتَنَا: sen bize getirmedin | بِبَيِّنَةٍ: bir belge | وَمَا: ve değiliz | نَحْنُ: biz | بِتَارِكِي: bırakacak | الِهَتِنَا: ilahlarımızı | عَنْ: | قَوْلِكَ: senin sözünle | وَمَا: ve değiliz | نَحْنُ: biz | لَكَ: sana | بِمُؤْمِنِينَ: inanacak | (11:53) | |
|إِنْ: | نَقُولُ: diyoruz ki | إِلَّا: sadece | اعْتَرَاكَ: seni çarpmış | بَعْضُ: bazıları | الِهَتِنَا: ilahlarımızdan | بِسُوءٍ: fena | قَالَ: dedi ki | إِنِّي: şüphesiz ben | أُشْهِدُ: şahit tutuyorum | اللَّهَ: Allah'ı | وَاشْهَدُوا: ve şahid olun | أَنِّي: elbette ben | بَرِيءٌ: uzağım | مِمَّا: | تُشْرِكُونَ: ortak koştuklarınızdan | (11:54) | |
|مِنْ: | دُونِهِ: O'ndan başka | فَكِيدُونِي: haydi bana tuzak kurun | جَمِيعًا: hep birlikte | ثُمَّ: sonra | لَا: | تُنْظِرُونِ: bana hiç göz açtırmayın | (11:55) | |
|إِنِّي: şüphesiz ben | تَوَكَّلْتُ: güvendim | عَلَى: | اللَّهِ: Allah'a | رَبِّي: benim Rabbim | وَرَبِّكُمْ: ve sizin Rabbiniz olan | مَا: yoktur | مِنْ: hiçbir | دَابَّةٍ: canlı | إِلَّا: ki | هُوَ: O'nun (Allah) | اخِذٌ: tutmadığı | بِنَاصِيَتِهَا: onun perçeminden | إِنَّ: şüphesiz | رَبِّي: Rabbim | عَلَىٰ: üzeredir | صِرَاطٍ: yol | مُسْتَقِيمٍ: doğru | (11:56) | |
|فَإِنْ: eğer | تَوَلَّوْا: yüz çevirirseniz | فَقَدْ: artık | أَبْلَغْتُكُمْ: size tebliğ ettim | مَا: şeyi | أُرْسِلْتُ: benimle gönderilen | بِهِ: | إِلَيْكُمْ: size | وَيَسْتَخْلِفُ: ve yerinize yerleştirir | رَبِّي: Rabbim | قَوْمًا: bir topluluk | غَيْرَكُمْ: sizden başka | وَلَا: ve | تَضُرُّونَهُ: O'na zarar da veremezsiniz | شَيْئًا: hiçbir | إِنَّ: şüphesiz | رَبِّي: Rabbim | عَلَىٰ: | كُلِّ: her | شَيْءٍ: şeyi | حَفِيظٌ: koruyandır | (11:57) | |
|وَلَمَّا: ve ne zaman ki | جَاءَ: gelince | أَمْرُنَا: emrimiz | نَجَّيْنَا: kurtardık | هُودًا: Hud'u | وَالَّذِينَ: ve kimseleri | امَنُوا: iman eden(leri) | مَعَهُ: beraberindeki | بِرَحْمَةٍ: bir rahmetle | مِنَّا: bizden | وَنَجَّيْنَاهُمْ: ve onları koruduk | مِنْ: | عَذَابٍ: bir azaptan | غَلِيظٍ: kaskatı | (11:58) | |
|وَتِلْكَ: ve işte bu | عَادٌ: Ad (halkı) | جَحَدُوا: inkar etti | بِايَاتِ: ayetlerini | رَبِّهِمْ: Rabblerinin | وَعَصَوْا: ve karşı geldiler | رُسُلَهُ: peygamberlerine | وَاتَّبَعُوا: ve uydular | أَمْرَ: emrine | كُلِّ: her | جَبَّارٍ: zorbanın | عَنِيدٍ: inatçı | (11:59) | |
|وَأُتْبِعُوا: ve uğradılar | فِي: | هَٰذِهِ: bu | الدُّنْيَا: dünyada | لَعْنَةً: lanete | وَيَوْمَ: ve gününde | الْقِيَامَةِ: kıyamet | أَلَا: iyi bilin ki | إِنَّ: şüphesiz | عَادًا: Ad (halkı) | كَفَرُوا: inkar ettiler | رَبَّهُمْ: Rabblerini | أَلَا: dikkat edin | بُعْدًا: uzak olsun | لِعَادٍ: Ad | قَوْمِ: kavmi | هُودٍ: Hud'un | (11:60) | |
|وَإِلَىٰ: ve (gönderdik) | ثَمُودَ: Semud halkına | أَخَاهُمْ: kardeşleri | صَالِحًا: Salih'i | قَالَ: şöyle dedi | يَا: EY/HEY/AH | قَوْمِ: kavmim | اعْبُدُوا: kulluk edin | اللَّهَ: Allah'a | مَا: yoktur | لَكُمْ: sizin | مِنْ: | إِلَٰهٍ: ilahınız | غَيْرُهُ: O'ndan başka | هُوَ: O | أَنْشَأَكُمْ: sizi yarattı | مِنَ: | الْأَرْضِ: yerden | وَاسْتَعْمَرَكُمْ: ve size ömür sürdürdü | فِيهَا: orada | فَاسْتَغْفِرُوهُ: O'ndan bağışlanma dileyin | ثُمَّ: sonra | تُوبُوا: tevbe edin | إِلَيْهِ: O'na | إِنَّ: muhakkak ki | رَبِّي: Rabbim | قَرِيبٌ: yakındır | مُجِيبٌ: kabul edendir | (11:61) | |
|قَالُوا: dediler ki | يَا: EY/HEY/AH | صَالِحُ: Salih | قَدْ: doğrusu | كُنْتَ: sen idin | فِينَا: aramızda | مَرْجُوًّا: ümit beslenen biri | قَبْلَ: önce | هَٰذَا: bundan | أَتَنْهَانَا: bizi men mi ediyorsun? | أَنْ: | نَعْبُدَ: tapmaktan | مَا: | يَعْبُدُ: taptıklarına | ابَاؤُنَا: babalarımızın | وَإِنَّنَا: doğrusu biz | لَفِي: içindeyiz | شَكٍّ: şüphe | مِمَّا: şeyden | تَدْعُونَا: bizi çağırdığın | إِلَيْهِ: kendisine | مُرِيبٍ: tereddütlü | (11:62) | |
|قَالَ: dedi ki | يَا: EY/HEY/AH | قَوْمِ: kavmim | أَرَأَيْتُمْ: Ne dersiniz? | إِنْ: eğer | كُنْتُ: ben isem | عَلَىٰ: üzere | بَيِّنَةٍ: apaçık bir belge | مِنْ: -den | رَبِّي: Rabbim- | وَاتَانِي: ve O bana vermişse | مِنْهُ: kendinden | رَحْمَةً: bir rahmet | فَمَنْ: kim | يَنْصُرُنِي: bana yardım edebilir? | مِنَ: karşı | اللَّهِ: Allah'a | إِنْ: eğer | عَصَيْتُهُ: O'na isyan edersem | فَمَا: olmaz | تَزِيدُونَنِي: bana bir katkınız | غَيْرَ: başka | تَخْسِيرٍ: kaybımı artırmaktan | (11:63) | |
|ويَا: ve EY/HEY/AH | قَوْمِ: kavmim | هَٰذِهِ: şu | نَاقَةُ: dişi devesi | اللَّهِ: Allah'ın | لَكُمْ: sizin için | ايَةً: bir mucizedir | فَذَرُوهَا: onu bırakın | تَأْكُلْ: otlasın | فِي: | أَرْضِ: toprağında | اللَّهِ: Allah'ın | وَلَا: | تَمَسُّوهَا: ona dokundurmayın | بِسُوءٍ: bir kötülük | فَيَأْخُذَكُمْ: yoksa sizi yakalar | عَذَابٌ: bir azap | قَرِيبٌ: yakın | (11:64) | |
|فَعَقَرُوهَا: yine de onu kestiler | فَقَالَ: (bunun üzerine) dedi ki | تَمَتَّعُوا: yaşayın | فِي: | دَارِكُمْ: yurdunuzda | ثَلَاثَةَ: üç | أَيَّامٍ: gün | ذَٰلِكَ: işte bu | وَعْدٌ: bir vaaddir | غَيْرُ: | مَكْذُوبٍ: yalanlanmayacak | (11:65) | |
|فَلَمَّا: nihayet | جَاءَ: gelince | أَمْرُنَا: emrimiz | نَجَّيْنَا: kurtardık | صَالِحًا: Salih'i | وَالَّذِينَ: ve kimseleri | امَنُوا: iman eden(leri) | مَعَهُ: beraberindeki | بِرَحْمَةٍ: bir rahmetle | مِنَّا: bizden | وَمِنْ: ve | خِزْيِ: aşağılığından | يَوْمِئِذٍ: o günün | إِنَّ: muhakkak ki | رَبَّكَ: senin Rabbin | هُوَ: O | الْقَوِيُّ: güçlüdür | الْعَزِيزُ: mutlak üstündür | (11:66) | |
|وَأَخَذَ: ve aldı | الَّذِينَ: kimseleri | ظَلَمُوا: zulmeden(leri) | الصَّيْحَةُ: korkunç bir çığlık | فَأَصْبَحُوا: ve kaldılar | فِي: | دِيَارِهِمْ: yurtlarında | جَاثِمِينَ: dizüstü çöküp | (11:67) | |
|كَأَنْ: sanki | لَمْ: | يَغْنَوْا: hiç yaşamamışlardı | فِيهَا: orada | أَلَا: iyi bilin ki | إِنَّ: şüphesiz | ثَمُودَ: Semud (halkı) | كَفَرُوا: inkar ettiler | رَبَّهُمْ: Rabblerini | أَلَا: dikkat edin | بُعْدًا: uzak olsun | لِثَمُودَ: Semud halkı | (11:68) | |
|وَلَقَدْ: ve elbette | جَاءَتْ: geldiler | رُسُلُنَا: elçilerimiz | إِبْرَاهِيمَ: İbrahim'e | بِالْبُشْرَىٰ: müjdeyle | قَالُوا: dediler | سَلَامًا: Selam | قَالَ: (O da) dedi | سَلَامٌ: Selam | فَمَا: Zira -şey | لَبِثَ: kalan- | أَنْ: Kİ | جَاءَ: -geldi | بِعِجْلٍ: acele ile | حَنِيذٍ: kızararak- | (11:69) | |
|فَلَمَّا: Zira -şey | رَأَىٰ: gördüğü- | أَيْدِيَهُمْ: güçlerinin/ellerinin | لَا: | تَصِلُ: desteklenmeyeceği | إِلَيْهِ: -üzerine | نَكِرَهُمْ: inkarları- | وَأَوْجَسَ: ve düştü | مِنْهُمْ: ondan | خِيفَةً: korkuları | قَالُوا: dediler ki | لَا: | تَخَفْ: korkma | إِنَّا: biz | أُرْسِلْنَا: gönderildik | إِلَىٰ: | قَوْمِ: kavmine | لُوطٍ: Lut | (11:70) | |
|وَامْرَأَتُهُ: ve karısı da | قَائِمَةٌ: ayaktaydı | فَضَحِكَتْ: ve bunun üzerine güldü | فَبَشَّرْنَاهَا: biz de ona müjdeledik | بِإِسْحَاقَ: İshak'ı | وَمِنْ: ve | وَرَاءِ: ardından | إِسْحَاقَ: İshak'ın | يَعْقُوبَ: Ya'kub'u | (11:71) | |
|قَالَتْ: dedi ki | يَا: EY/HEY/AH | وَيْلَتَىٰ: vah bana | أَأَلِدُ: ben doğuracak mıyım? | وَأَنَا: ben böyle | عَجُوزٌ: kocamış bir kadın iken | وَهَٰذَا: ve şu | بَعْلِي: kocam da | شَيْخًا: bir ihtiyar iken | إِنَّ: gerçekten | هَٰذَا: bu | لَشَيْءٌ: bir şeydir | عَجِيبٌ: şaşırtıcı | (11:72) | |
|قَالُوا: dediler | أَتَعْجَبِينَ: şaşıyor musun? | مِنْ: | أَمْرِ: işine | اللَّهِ: Allah'ın | رَحْمَتُ: rahmeti | اللَّهِ: Allah'ın | وَبَرَكَاتُهُ: ve bereketleri | عَلَيْكُمْ: sizin üzerinizedir | أَهْلَ: (ey) halkı | الْبَيْتِ: ev | إِنَّهُ: şüphesiz O | حَمِيدٌ: övgüye layıktır | مَجِيدٌ: lütfu bol olandır | (11:73) | |
|فَلَمَّا: ne zaman ki | ذَهَبَ: gidince | عَنْ: -den | إِبْرَاهِيمَ: İbrahim- | الرَّوْعُ: korku | وَجَاءَتْهُ: ve kendisine gelince | الْبُشْرَىٰ: müjde | يُجَادِلُنَا: bizimle tartışmaya girişti | فِي: hakkında | قَوْمِ: kavmi | لُوطٍ: Lut | (11:74) | |
|إِنَّ: doğrusu | إِبْرَاهِيمَ: İbrahim | لَحَلِيمٌ: çok yumuşak huylu idi | أَوَّاهٌ: çok içli idi | مُنِيبٌ: gönülden (Allaha) yönelen biriydi | (11:75) | |
|يَا: EY/HEY/AH | إِبْرَاهِيمُ: İbrahim | أَعْرِضْ: vazgeç | عَنْ: | هَٰذَا: bundan | إِنَّهُ: doğrusu o | قَدْ: elbette | جَاءَ: gelmiştir | أَمْرُ: emri | رَبِّكَ: Rabbinin | وَإِنَّهُمْ: ve onlara | اتِيهِمْ: gelmektedir | عَذَابٌ: bir azap | غَيْرُ: | مَرْدُودٍ: geri çevrilmeyecek | (11:76) | |
|وَلَمَّا: ve ne zaman ki | جَاءَتْ: gelince | رُسُلُنَا: Elçilerimiz | لُوطًا: Lut'a | سِيءَ: kaygılandı | بِهِمْ: onlardan | وَضَاقَ: ve göğsüne bastı | بِهِمْ: onlardan | ذَرْعًا: bir sıkıntı | وَقَالَ: ve dedi ki | هَٰذَا: bu | يَوْمٌ: bir gündür | عَصِيبٌ: çetin | (11:77) | |
|وَجَاءَهُ: ve geldi | قَوْمُهُ: kavmi | يُهْرَعُونَ: koşarak | إِلَيْهِ: ona | وَمِنْ: | قَبْلُ: ve daha önce | كَانُوا: | يَعْمَلُونَ: işliyorlardı | السَّيِّئَاتِ: kötü işler | قَالَ: dedi ki | يَا: EY/HEY/AH | قَوْمِ: kavmim | هَٰؤُلَاءِ: şunlar | بَنَاتِي: kızlarımdır | هُنَّ: onlar | أَطْهَرُ: daha temizdir | لَكُمْ: sizin için | فَاتَّقُوا: korkun | اللَّهَ: Allah'tan | وَلَا: ve | تُخْزُونِ: beni rezil etmeyin | فِي: arasında | ضَيْفِي: konuklarım | أَلَيْسَ: yok mudur? | مِنْكُمْ: içinizde | رَجُلٌ: bir adam | رَشِيدٌ: aklı başında | (11:78) | |
|قَالُوا: dediler ki | لَقَدْ: muhakkak | عَلِمْتَ: sen bilirsin ki | مَا: yoktur | لَنَا: bizim | فِي: | بَنَاتِكَ: senin kızlarında | مِنْ: hiç bir | حَقٍّ: hakkımız | وَإِنَّكَ: ve sen | لَتَعْلَمُ: iyi bilirsin | مَا: şeyi | نُرِيدُ: bizim istediğimiz | (11:79) | |
|قَالَ: dedi | لَوْ: keşke | أَنَّ: | لِي: benim olsaydı | بِكُمْ: sizi (savacak) | قُوَّةً: bir gücüm | أَوْ: yahut | اوِي: sığınabilseydim | إِلَىٰ: | رُكْنٍ: bir yere | شَدِيدٍ: sağlam | (11:80) | |
|قَالُوا: dediler ki | يَا: EY/HEY | لُوطُ: Lut | إِنَّا: şüphesiz biz | رُسُلُ: elçileriyiz | رَبِّكَ: Rabbinin | لَنْ: | يَصِلُوا: desteklemeyecekler | إِلَيْكَ: seni | فَأَسْرِ: yürü | بِأَهْلِكَ: ailenle birlikte | بِقِطْعٍ: bir vaktinde | مِنَ: | اللَّيْلِ: gecenin | وَلَا: ve | يَلْتَفِتْ: geriye dönüp bakmasın | مِنْكُمْ: sizden | أَحَدٌ: hiç kimse | إِلَّا: ancak hariç | امْرَأَتَكَ: hanımın | إِنَّهُ: şüphesiz | مُصِيبُهَا: onun başına gelecektir | مَا: şeyler | أَصَابَهُمْ: onların başına gelen | إِنَّ: şüphesiz | مَوْعِدَهُمُ: onlara vaadedilen vakit | الصُّبْحُ: sabahtır | أَلَيْسَ: değil mi? | الصُّبْحُ: sabah | بِقَرِيبٍ: yakın | (11:81) | |
|فَلَمَّا: ne zaman ki | جَاءَ: gelince | أَمْرُنَا: emrimiz | جَعَلْنَا: çevirdik | عَالِيَهَا: üstünü | سَافِلَهَا: altına | وَأَمْطَرْنَا: ve yağdırdık | عَلَيْهَا: üzerine | حِجَارَةً: taşlar | مِنْ: | سِجِّيلٍ: balçıktan pişirilmiş | مَنْضُودٍ: birbirini izleyen | (11:82) | |
|مُسَوَّمَةً: işaretlenmiş (taşlar) | عِنْدَ: katından | رَبِّكَ: Rabbin | وَمَا: ve değildir | هِيَ: bunlar | مِنَ: -den | الظَّالِمِينَ: zalimler- | بِبَعِيدٍ: uzak | (11:83) | |
|وَإِلَىٰ: ve (gönderdik) | مَدْيَنَ: Medyen'e | أَخَاهُمْ: kardeşleri | شُعَيْبًا: Şuayb'ı | قَالَ: dedi ki | يَا: EY/HEY/AH | قَوْمِ: kavmim | اعْبُدُوا: kulluk edin | اللَّهَ: Allah'a | مَا: yoktur | لَكُمْ: size | مِنْ: hiç bir | إِلَٰهٍ: ilah | غَيْرُهُ: O'ndan başka | وَلَا: ve | تَنْقُصُوا: eksik tutmayın | الْمِكْيَالَ: ölçüyü | وَالْمِيزَانَ: ve tartıyı | إِنِّي: şüphesiz ben | أَرَاكُمْ: sizi görüyorum | بِخَيْرٍ: bolluk içinde | وَإِنِّي: ve ben | أَخَافُ: korkuyorum | عَلَيْكُمْ: sizin hakkınızda | عَذَابَ: azabından | يَوْمٍ: bir günün | مُحِيطٍ: çepeçevre kuşatıcı | (11:84) | |
|ويَا: ve EY/HEY/AH | قَوْمِ: kavmim | أَوْفُوا: tam yapın | الْمِكْيَالَ: ölçüyü | وَالْمِيزَانَ: ve tartıyı | بِالْقِسْطِ: adaletle | وَلَا: ve | تَبْخَسُوا: eksik vermeyin | النَّاسَ: insanların | أَشْيَاءَهُمْ: eşyalarını | وَلَا: ve | تَعْثَوْا: karışıklık çıkarmayın | فِي: | الْأَرْضِ: yeryüzünde | مُفْسِدِينَ: bozguncular olarak | (11:85) | |
|بَقِيَّتُ: bıraktıkları | اللَّهِ: Allah'ın | خَيْرٌ: daha hayırlıdır | لَكُمْ: sizin için | إِنْ: eğer | كُنْتُمْ: iseniz | مُؤْمِنِينَ: mü'minler | وَمَا: ve değilim | أَنَا: ben | عَلَيْكُمْ: sizin üzerinize | بِحَفِيظٍ: bir koruyucu | (11:86) | |
|قَالُوا: onlar (şöyle) dediler | يَا: EY/HEY/AH | شُعَيْبُ: Şu'ayb | أَصَلَاتُكَ: SaLâT'ın mı?/Desteğin mi?(Zikrullah) | تَأْمُرُكَ: emreder sana? | أَنْ: | نَتْرُكَ: terketmemizi | مَا: -şeyleri | يَعْبُدُ: hizmet/kulluk ettiği- | ابَاؤُنَا: babalarımızın- | أَوْ: veya | أَنْ: | نَفْعَلَ: -faaliyetimizi | فِي: -dair | أَمْوَالِنَا: mallarımıza- | مَا: şekilde | نَشَاءُ: istediğimiz | إِنَّكَ: doğrusu sen | لَأَنْتَ: birisin | الْحَلِيمُ: yufka yürekli | الرَّشِيدُ: akıllı | (11:87) | |
|قَالَ: dedi ki | يَا: EY/HEY/AH | قَوْمِ: kavmim | أَرَأَيْتُمْ: söyleyin bakalım | إِنْ: eğer | كُنْتُ: ben isem | عَلَىٰ: üzere | بَيِّنَةٍ: açık bir belge | مِنْ: -den | رَبِّي: Rabbim- | وَرَزَقَنِي: ve beni rızıklandırmışsa | مِنْهُ: kendi katından | رِزْقًا: bir rızıkla | حَسَنًا: güzel | وَمَا: ve | أُرِيدُ: istemiyorum | أَنْ: | أُخَالِفَكُمْ: size aykırı hareket etmek | إِلَىٰ: | مَا: şeylerde | أَنْهَاكُمْ: sizi menettiğim | عَنْهُ: ondan | إِنْ: | أُرِيدُ: istiyorum | إِلَّا: ancak | الْإِصْلَاحَ: ıslah etmek | مَا: | اسْتَطَعْتُ: gücümün yettiğince | وَمَا: ve yoktur | تَوْفِيقِي: bir başarım | إِلَّا: başka | بِاللَّهِ: Allah'ın (verdiğinden) | عَلَيْهِ: O'na | تَوَكَّلْتُ: güvendim | وَإِلَيْهِ: ve O'na | أُنِيبُ: gönülden yönelirim | (11:88) | |
|ويَا: ve EY/HEY/AH | قَوْمِ: kavmim | لَا: | يَجْرِمَنَّكُمْ: sizi musibete uğratmasın | شِقَاقِي: bana karşı gelmeniz | أَنْ: | يُصِيبَكُمْ: isabet edenin | مِثْلُ: benzerinin | مَا: şeylerin | أَصَابَ: başlarına gelen | قَوْمَ: kavminin | نُوحٍ: Nuh | أَوْ: yahut | قَوْمَ: kavminin | هُودٍ: Hud | أَوْ: veya | قَوْمَ: kavminin | صَالِحٍ: Salih | وَمَا: ve değildir | قَوْمُ: kavmi | لُوطٍ: Lut | مِنْكُمْ: sizden | بِبَعِيدٍ: uzak | (11:89) | |
|وَاسْتَغْفِرُوا: ve bağışlanma dileyin | رَبَّكُمْ: Rabbinizden | ثُمَّ: sonra | تُوبُوا: tevbe edin | إِلَيْهِ: O'na | إِنَّ: gerçekten | رَبِّي: benim Rabbim | رَحِيمٌ: çok rahmet edendir | وَدُودٌ: çok sevendir | (11:90) | |
|قَالُوا: dediler ki | يَا: EY/HEY/AH | شُعَيْبُ: Şu'ayb | مَا: | نَفْقَهُ: biz anlamıyoruz | كَثِيرًا: çoğunu | مِمَّا: şeylerin | تَقُولُ: senin söylediğin | وَإِنَّا: ve biz | لَنَرَاكَ: seni görüyoruz | فِينَا: içimizde | ضَعِيفًا: güçsüz | وَلَوْلَا: şayet | رَهْطُكَ: yakın çevren olmasaydı | لَرَجَمْنَاكَ: seni taşlardık | وَمَا: ve yoktur | أَنْتَ: senin | عَلَيْنَا: bize karşı | بِعَزِيزٍ: bir üstünlüğün | (11:91) | |
|قَالَ: dedi ki | يَا: EY/HEY/AH | قَوْمِ: kavmim | أَرَهْطِي: yakın çevrem | أَعَزُّ: daha mı üstündür | عَلَيْكُمْ: sizce | مِنَ: -tan | اللَّهِ: Allah- | وَاتَّخَذْتُمُوهُ: onu bıraktınız | وَرَاءَكُمْ: arkanızda | ظِهْرِيًّا: sırt dönerek | إِنَّ: şüphesiz | رَبِّي: Rabbim | بِمَا: şeyleri | تَعْمَلُونَ: yaptıklarınız | مُحِيطٌ: kuşatmıştır | (11:92) | |
|ويَا: ve EY/HEY/AH | قَوْمِ: kavmim | اعْمَلُوا: yapın | عَلَىٰ: | مَكَانَتِكُمْ: imkanınızın elverdiğini | إِنِّي: ben de | عَامِلٌ: yapıyorum | سَوْفَ: yakında | تَعْلَمُونَ: bileceksiniz | مَنْ: kime | يَأْتِيهِ: geleceğini | عَذَابٌ: azabın | يُخْزِيهِ: aşağılatıcı | وَمَنْ: ve kimin | هُوَ: o | كَاذِبٌ: yalancı olduğunu | وَارْتَقِبُوا: gözetleyin | إِنِّي: ben de | مَعَكُمْ: sizinle birlikte | رَقِيبٌ: gözetliyorum | (11:93) | |
|وَلَمَّا: ne zaman ki | جَاءَ: gelince | أَمْرُنَا: emrimiz | نَجَّيْنَا: kurtardık | شُعَيْبًا: Şuayb'ı | وَالَّذِينَ: ve kimseleri | امَنُوا: iman eden(leri) | مَعَهُ: onunla birlikte | بِرَحْمَةٍ: bir rahmetle | مِنَّا: tarafımızdan | وَأَخَذَتِ: ve aldı | الَّذِينَ: kimseleri | ظَلَمُوا: zulmeden(leri) | الصَّيْحَةُ: bir çığlık | فَأَصْبَحُوا: ve kaldılar | فِي: | دِيَارِهِمْ: yurtlarında | جَاثِمِينَ: diz çökmüç olarak | (11:94) | |
|كَأَنْ: sanki | لَمْ: | يَغْنَوْا: hiç yaşamamışlardı | فِيهَا: orada | أَلَا: iyi bilin ki | بُعْدًا: uzaklaştırıldı | لِمَدْيَنَ: Medyen (halkı) | كَمَا: gibi | بَعِدَتْ: uzaklaştırıldığı | ثَمُودُ: Semud (halkı) | (11:95) | |
|وَلَقَدْ: ve andolsun | أَرْسَلْنَا: gönderdik | مُوسَىٰ: Musa'yı | بِايَاتِنَا: ayetlerimizle | وَسُلْطَانٍ: ve bir belgeyle | مُبِينٍ: apaçık | (11:96) | |
|إِلَىٰ: | فِرْعَوْنَ: Firavun'a | وَمَلَئِهِ: ve adamlarına | فَاتَّبَعُوا: onlar uydular | أَمْرَ: buyruğuna | فِرْعَوْنَ: Firavun'un | وَمَا: ve değildi | أَمْرُ: buyruğu | فِرْعَوْنَ: Firavun'un | بِرَشِيدٍ: doğruya yöneltici | (11:97) | |
|يَقْدُمُ: öncülük ederek | قَوْمَهُ: kavmine | يَوْمَ: günü | الْقِيَامَةِ: kıyamet | فَأَوْرَدَهُمُ: sürükler | النَّارَ: ateşe | وَبِئْسَ: ne fena | الْوِرْدُ: bir yerdir | الْمَوْرُودُ: vardıkları yer | (11:98) | |
|وَأُتْبِعُوا: onlar uğratıldılar | فِي: | هَٰذِهِ: burada | لَعْنَةً: lanete | وَيَوْمَ: ve gününde | الْقِيَامَةِ: kıyamet | بِئْسَ: ne kötü | الرِّفْدُ: bir bağıştır | الْمَرْفُودُ: verilen bu bağış | (11:99) | |
|ذَٰلِكَ: işte bu | مِنْ: | أَنْبَاءِ: haberlerindendir | الْقُرَىٰ: o şehirlerin | نَقُصُّهُ: anlattıklarımız | عَلَيْكَ: sana | مِنْهَا: onlardan bazıları | قَائِمٌ: ayaktadırlar | وَحَصِيدٌ: (bazıları ise) tamamen silinmiştir | (11:100) | |
|وَمَا: | ظَلَمْنَاهُمْ: biz onlara zulmetmedik | وَلَٰكِنْ: ama | ظَلَمُوا: onlar zulmettiler | أَنْفُسَهُمْ: kendilerine | فَمَا: | أَغْنَتْ: sağlayamadı | عَنْهُمْ: kendilerine | الِهَتُهُمُ: onların ilahları | الَّتِي: | يَدْعُونَ: taptıkları | مِنْ: | دُونِ: başka | اللَّهِ: Allah'tan | مِنْ: hiç bir | شَيْءٍ: şey | لَمَّا: ne zaman ki | جَاءَ: gelince | أَمْرُ: emri | رَبِّكَ: Rabbinin | وَمَا: bir işe yaramadı | زَادُوهُمْ: artırmaktan | غَيْرَ: başka | تَتْبِيبٍ: kayıplarını | (11:101) | |
|وَكَذَٰلِكَ: işte böyledir | أَخْذُ: yakalaması | رَبِّكَ: Rabbinin | إِذَا: zaman | أَخَذَ: yakaladığı | الْقُرَىٰ: şehirleri | وَهِيَ: ve o | ظَالِمَةٌ: zulmeden | إِنَّ: şüphesiz | أَخْذَهُ: O'nun yakalaması | أَلِيمٌ: pek acı | شَدِيدٌ: pek şiddetlidir | (11:102) | |
|إِنَّ: şüphesiz | فِي: vardır | ذَٰلِكَ: bunda | لَايَةً: ibret | لِمَنْ: kimse için | خَافَ: korkan | عَذَابَ: azabından | الْاخِرَةِ: ahiret | ذَٰلِكَ: işte O | يَوْمٌ: bir gündür | مَجْمُوعٌ: toplanacağı | لَهُ: onda | النَّاسُ: insanların | وَذَٰلِكَ: ve O | يَوْمٌ: bir gündür | مَشْهُودٌ: herkesin tanık olacağı | (11:103) | |
|وَمَا: ve | نُؤَخِّرُهُ: biz onu geciktirmeyiz | إِلَّا: ancak | لِأَجَلٍ: süreye kadar | مَعْدُودٍ: belirli | (11:104) | |
|يَوْمَ: O gün | يَأْتِ: gelince | لَا: | تَكَلَّمُ: konuşamaz | نَفْسٌ: hiç kimse | إِلَّا: dışında | بِإِذْنِهِ: O'nun izni | فَمِنْهُمْ: onlardan kimi | شَقِيٌّ: bedbahtttır | وَسَعِيدٌ: (kimi de) mutludur | (11:105) | |
|فَأَمَّا: | الَّذِينَ: kimseler | شَقُوا: bedbaht olan(lar) | فَفِي: içindedirler | النَّارِ: ateş | لَهُمْ: onların vardır | فِيهَا: orada | زَفِيرٌ: korkunç çığlıkları | وَشَهِيقٌ: ve inlemeleri | (11:106) | |
|خَالِدِينَ: onlar sürekli kalıcıdırlar | فِيهَا: orada | مَا: | دَامَتِ: durdukça | السَّمَاوَاتُ: gökler | وَالْأَرْضُ: ve yer | إِلَّا: dışında | مَا: kimseler | شَاءَ: diledikleri | رَبُّكَ: Rabbinin | إِنَّ: şüphesiz | رَبَّكَ: Rabbin | فَعَّالٌ: yapandır | لِمَا: | يُرِيدُ: dilediğini | (11:107) | |
|وَأَمَّا: ve | الَّذِينَ: kimseler | سُعِدُوا: mutlu olan(lar) | فَفِي: içindedirler | الْجَنَّةِ: cennet | خَالِدِينَ: onlar sürekli kalıcıdırlar | فِيهَا: orada | مَا: | دَامَتِ: durdukça | السَّمَاوَاتُ: gökler | وَالْأَرْضُ: ve yer | إِلَّا: dışında | مَا: | شَاءَ: diledikleri | رَبُّكَ: Rabbinin | عَطَاءً: bir lütuftur | غَيْرَ: olmaksızın | مَجْذُوذٍ: kesinti | (11:108) | |
|فَلَا: o halde | تَكُ: olmasın | فِي: hiçbir | مِرْيَةٍ: tereddüd | مِمَّا: hakkında | يَعْبُدُ: taptıkları | هَٰؤُلَاءِ: onların | مَا: | يَعْبُدُونَ: onlar tapmazlar | إِلَّا: başkasına | كَمَا: gibi olandan | يَعْبُدُ: taptıkları | ابَاؤُهُمْ: babalarının | مِنْ: | قَبْلُ: daha önce | وَإِنَّا: şüphesiz biz | لَمُوَفُّوهُمْ: vereceğiz | نَصِيبَهُمْ: onların paylarını | غَيْرَ: olmadan | مَنْقُوصٍ: eksik | (11:109) | |
|وَلَقَدْ: ve andolsun | اتَيْنَا: verdik | مُوسَى: Musa'ya | الْكِتَابَ: Kitab'ı | فَاخْتُلِفَ: ayrılığa düşüldü | فِيهِ: onda | وَلَوْلَا: eğer olmasaydı | كَلِمَةٌ: bir söz | سَبَقَتْ: önceden geçmiş | مِنْ: tarafından | رَبِّكَ: Rabbin | لَقُضِيَ: hüküm verilirdi | بَيْنَهُمْ: aralarında | وَإِنَّهُمْ: şüphesiz onlar | لَفِي: içindedirler | شَكٍّ: bir tereddüt | مِنْهُ: bunun hakkında | مُرِيبٍ: gocundurucu | (11:110) | |
|وَإِنَّ: ve şüphesiz | كُلًّا: tümünün | لَمَّا: | لَيُوَفِّيَنَّهُمْ: tastamam verecektir | رَبُّكَ: Rabbin | أَعْمَالَهُمْ: onların yaptıklarını | إِنَّهُ: şüphesiz O | بِمَا: şeylerden | يَعْمَلُونَ: yaptıkları | خَبِيرٌ: haberdardır | (11:111) | |
|فَاسْتَقِمْ: dosdoğru olun | كَمَا: gibi | أُمِرْتَ: emrolunduğun | وَمَنْ: ve kimseler | تَابَ: tevbe eden | مَعَكَ: seninle birlikte | وَلَا: ve | تَطْغَوْا: aşırı gitmeyin | إِنَّهُ: şüphesiz O | بِمَا: şeyleri | تَعْمَلُونَ: yaptıklarınız | بَصِيرٌ: görmektedir | (11:112) | |
|وَلَا: ve | تَرْكَنُوا: meyletmeyin | إِلَى: | الَّذِينَ: kimselere | ظَلَمُوا: zulmeden(lere) | فَتَمَسَّكُمُ: yoksa size dokunur | النَّارُ: ateş | وَمَا: ve yoktur | لَكُمْ: sizin için | مِنْ: | دُونِ: başka | اللَّهِ: Allah'tan | مِنْ: hiçbir | أَوْلِيَاءَ: dost(lar) | ثُمَّ: sonra | لَا: asla | تُنْصَرُونَ: yardım göremezsiniz | (11:113) | |
|وَأَقِمِ: ve doğrul | الصَّلَاةَ: SaLâTe/Desteğe | طَرَفَيِ: iki tarafında | النَّهَارِ: gündüzün | وَزُلَفًا: ve yakın vakitlerinde | مِنَ: | اللَّيْلِ: gecenin | إِنَّ: şüphesiz | الْحَسَنَاتِ: iyilikler | يُذْهِبْنَ: giderir | السَّيِّئَاتِ: kötülükleri | ذَٰلِكَ: bu | ذِكْرَىٰ: bir öğüttür | لِلذَّاكِرِينَ: ibret alanlara | (11:114) | |
|وَاصْبِرْ: ve sabret | فَإِنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah | لَا: | يُضِيعُ: zayi etmez | أَجْرَ: ecirlerini | الْمُحْسِنِينَ: iyilik yapanların | (11:115) | |
|فَلَوْلَا: değil miydi? | كَانَ: bulunmalı | مِنَ: -den | الْقُرُونِ: nesiller- | مِنْ: | قَبْلِكُمْ: sizden önceki | أُولُو: sahipleri | بَقِيَّةٍ: fazilet | يَنْهَوْنَ: alıkoyan | عَنِ: -tan | الْفَسَادِ: fesat- | فِي: | الْأَرْضِ: yeryüzünde | إِلَّا: dışında | قَلِيلًا: çok azı | مِمَّنْ: kendilerini | أَنْجَيْنَا: kurtardığımız | مِنْهُمْ: onlardan | وَاتَّبَعَ: peşine takıldılar | الَّذِينَ: kimseler | ظَلَمُوا: zulmedenler | مَا: | أُتْرِفُوا: bulundukları refahın | فِيهِ: içinde | وَكَانُوا: ve oldular | مُجْرِمِينَ: suçlu kimseler | (11:116) | |
|وَمَا: ve | كَانَ: değildi | رَبُّكَ: Rabbin | لِيُهْلِكَ: helak edecek | الْقُرَىٰ: o beldeleri | بِظُلْمٍ: zulümle | وَأَهْلُهَا: ahalisi (iken) | مُصْلِحُونَ: ıslah edici | (11:117) | |
|وَلَوْ: ve eğer | شَاءَ: dileseydi | رَبُّكَ: Rabbin | لَجَعَلَ: yapardı | النَّاسَ: insanları | أُمَّةً: ümmet | وَاحِدَةً: bir tek | وَلَا: ama hala | يَزَالُونَ: durmazlar | مُخْتَلِفِينَ: ihtilaf etmekten | (11:118) | |
|إِلَّا: hariç | مَنْ: kimseler | رَحِمَ: rahmet ettiği | رَبُّكَ: Rabbinin | وَلِذَٰلِكَ: zaten bunun için | خَلَقَهُمْ: onları yarattı | وَتَمَّتْ: ve yerine gelmiştir | كَلِمَةُ: sözü | رَبِّكَ: Rabbinin | لَأَمْلَأَنَّ: andolsun dolduracağım | جَهَنَّمَ: cehennemi | مِنَ: -den | الْجِنَّةِ: cinler- | وَالنَّاسِ: ve insanlar(dan) | أَجْمَعِينَ: tamamen | (11:119) | |
|وَكُلًّا: her şeyi | نَقُصُّ: anlatıyoruz | عَلَيْكَ: sana | مِنْ: -nden | أَنْبَاءِ: haberleri- | الرُّسُلِ: Peygamberlerin | مَا: olan | نُثَبِّتُ: sağlamlaştıracak | بِهِ: onunla | فُؤَادَكَ: kalbini | وَجَاءَكَ: ve sana gelmiştir | فِي: | هَٰذِهِ: bunda | الْحَقُّ: bir hak | وَمَوْعِظَةٌ: ve bir öğüt | وَذِكْرَىٰ: ve bir uyarı | لِلْمُؤْمِنِينَ: mü'minler için | (11:120) | |
|وَقُلْ: ve de ki | لِلَّذِينَ: kimselere | لَا: | يُؤْمِنُونَ: iman etmeyen(lere) | اعْمَلُوا: yapın | عَلَىٰ: | مَكَانَتِكُمْ: imkanınızın elverdiğini | إِنَّا: biz de | عَامِلُونَ: yapmaktayız | (11:121) | |
|وَانْتَظِرُوا: ve bekleyin | إِنَّا: biz de | مُنْتَظِرُونَ: beklemekteyiz | (11:122) | |
|وَلِلَّهِ: ve Allah'a aittir | غَيْبُ: gaybı | السَّمَاوَاتِ: göklerin | وَالْأَرْضِ: ve yerin | وَإِلَيْهِ: ve O'na | يُرْجَعُ: döndürülür | الْأَمْرُ: işler | كُلُّهُ: bütün | فَاعْبُدْهُ: (öyleyse) O'na kulluk et | وَتَوَكَّلْ: ve dayan | عَلَيْهِ: O'na | وَمَا: ve değildir | رَبُّكَ: Rabbin | بِغَافِلٍ: habersiz | عَمَّا: -dan | تَعْمَلُونَ: yaptıklarınız- | (11:123) | |