Ahmed Hulusi Meali |
|
Yâ Siiin (Ey Muhammed)!(36:1) | |
Ve Kur'ân-ı Hakiym (ve bildirdiği Hikmet dolu Kur'ân)!(36:2) | |
Kesinlikle sen Rasûllerdensin.(36:3) | |
Sırat-ı müstakim üzeresin.(36:4) | |
Aziyz ve Rahıym'in sende tafsilâtlı olarak açığa çıkardığı ilim ile!(36:5) | |
Ataları uyarılmamış, bu yüzden (hakikatlerinden, Sünnetullah'tan) kozalı olarak yaşayan bir toplumu uyarman için.(36:6) | |
Andolsun ki onların çoğunluğuna o söz (Cehennem, insanların ve cinlerin çoğuyla dolacaktır; sözü) Hak olmuştur! Bu sebeple onlar iman etmezler!(36:7) | |
Muhakkak ki biz onların boyunlarında, çenelerine kadar dayanmış boyunduruklar (şartlanma ve değer yargıları) oluşturduk! Artık (onlar kendi hakikatlerini göremezler) başları yukarı doğru kalkıktır (benlikleriyle yaşarlar)!(36:8) | |
Onların önlerinden bir set (geleceği göremezler) ve arkalarından bir set (geçmişlerinden ders almazlar) oluşturduk da böylece onları bürüdük. . . Artık onlar görmezler.(36:9) | |
Onları uyarsan da uyarmasan da birdir; iman etmezler!(36:10) | |
Sen ancak Zikre (hatırlatılan hakikate) tâbi olan ve gaybı olarak Rahman'dan haşyet duyanı uyarırsın. Onu bir mağfiret ve kerîm bir bedel ile müjdele!(36:11) | |
Kesinlikle biz, evet yalnız biz ölüleri diriltiriz! Onların yaptıklarını ve meydana getirdikleri eserleri yazarız! Biz her şeyi İmam-ı Mubiyn'de (beyinlerinde ve ruhlarında) ihsa ettik (tüm özellikleriyle kaydettik)!(36:12) | |
Onlara o şehir halkını örnek ver. . . Hani oraya Rasûller gelmişti.(36:13) | |
Hani onlara iki (Rasûl) irsâl ettik de o ikisini de yalanladılar. . . Bunun üzerine bir üçüncüsü ile güçlendirdik de: "Doğrusu biz size irsâl olunanlarız" dediler.(36:14) | |
Dediler ki: "Siz bizim gibi bir beşerden başka bir şey değilsiniz. . . Rahman da hiçbir şey inzâl etmedi. . . Siz ancak yalan söylüyorsunuz. "(36:15) | |
(Rasûller) dediler ki: "Rabbimiz biliyor ki, gerçekten biz size irsâl olunanlarız. "(36:16) | |
"Bize ait olan sadece apaçık tebliğdir. "(36:17) | |
Dediler ki: "Kuşkusuz sizde uğursuzluk olduğunu düşünüyoruz. . . Andolsun ki, eğer vazgeçmezseniz, kesinlikle sizi taşlayarak öldüreceğiz ve elbette size bizden feci bir azap dokunacaktır. "(36:18) | |
Dediler ki: "Sizin uğursuzluğunuz sizinledir. . . Eğer (hakikatinizle) hatırlatılıyorsanız bu mu (uğursuzluk)? Hayır, siz israf eden bir toplumsunuz. "(36:19) | |
Şehrin uzak tarafından koşarak bir adam geldi: "Ey halkım, Rasûllere tâbi olun" dedi.(36:20) | |
"Sizden bir karşılık istemeyen; kendileri hakikat üzere olanlara tâbi olun!"(36:21) | |
"Beni (böylece) fıtratlandırana nasıl kulluk etmem? O'na rücu ettirileceksiniz. "(36:22) | |
"O'nun dûnunda tanrılar mı edineyim! Eğer Rahman bir zarar açığa çıkarmayı irade ederse, onların şefaati bana ne yarar sağlar ne de bir şeyden korur. . . "(36:23) | |
"O takdirde muhakkak ki ben apaçık bir dalâlet içinde olurum!"(36:24) | |
"Gerçekten ben sizde de açığa çıkan Rabbe iman ettim; beni dinleyin!"(36:25) | |
(Ona): "Cennete dâhil ol!" denildi. . . Dedi ki: "Halkım hâlimi bileydi!"(36:26) | |
"Rabbimin beni mağfiret ettiğini ve benim ikramlara nail olanlardan olduğumu. . . "(36:27) | |
Ondan sonra onun halkının üzerine semâdan hiçbir ordu inzâl etmedik, inzâl ediciler de değildik.(36:28) | |
Sadece tek bir sayha oldu; onlar hemen sönüverdiler!(36:29) | |
Hüsran şu kullara! Kendilerine bir Rasûl gelmeye görsün, hep Onun bildirdiğiyle alay ederlerdi.(36:30) | |
Görmediler mi ki onlardan önce nice kuşaklar helâk ettik ki; gidenlerin hiçbiri geri dönmeyecek onlara!(36:31) | |
Elbette hepsi, toptan zorunlu hazır bulunacaklar.(36:32) | |
Ölü arz da onlar için bir işarettir! Onu dirilttik, ondan ürünler çıkardık da ondan yiyorlar. . .(36:33) | |
Orada hurma ağaçlarından, üzümlerden bahçeler oluşturduk, orada pınarlar fışkırttık.(36:34) | |
Onun getirisinden ve ellerinin ürettiklerinden yesinler diye. . . Hâlâ şükretmezler mi?(36:35) | |
Subhan'dır; arzın (bedenin) oluşturduklarından, nefslerinden (bilinçlerinden) ve daha bilmedikleri şeylerden bütün çiftleri (gen sarmallarını) yaratan!(36:36) | |
Gece de onlar için bir işarettir! Ondan gündüzü (ışığı) çekeriz de hemen onlar karanlık içinde kalırlar.(36:37) | |
Güneş de kendi yörüngesinde akar gider! Aziyz, Aliym'in takdiridir bu!(36:38) | |
Ay'a gelince, ona konak yerleri takdir ettik. . . Nihayet kadim urcun (kuruyup incelen eski hurma dalı) gibi görülür.(36:39) | |
Ne Güneş, Ay'a yetişir; ne de gece gündüzü geçer! Her biri ayrı yörüngede yüzerler.(36:40) | |
Bizim onların zürriyetlerini o dopdolu gemilerde yüklenip taşımamız da onlar için bir işarettir!(36:41) | |
Onlar için onun misli, binecekleri şeyleri yaratmış olmamız!(36:42) | |
Eğer dilesek onları suda boğarız da, ne imdatlarına yetişen olur ve ne de kurtarılırlar!(36:43) | |
Ancak bizden bir rahmet olarak ve yalnızca belli bir süre nasiplenmeleri için ömür vermemiz hariç.(36:44) | |
Onlara: "Önünüzdekinden (karşılaşacaklarınıza karşı) ve arkanızdakinden (yapmış olduklarınızın sonuçlarından) korunun ki rahmete eresiniz" denildiğinde (yüz çevirirler).(36:45) | |
Onlara Rablerinin işaretlerinden bir delil gelmez ki, ondan yüz çevirmesinler.(36:46) | |
Onlara: "Allâh'ın sizi beslediği yaşam gıdalarınızdan Allâh için karşılıksız bağışlayın" denildiğinde hakikat bilgisini inkâr edenler, iman edenlere dedi ki: "Dileseydi Allâh, kendisinin doyuracağı kimseyi mi yedirip doyuralım? Siz ancak apaçık bir dalâlet içindesiniz. "(36:47) | |
Derler ki: "Eğer sözünüzde sadıksanız, bu tehdidiniz ne zaman (gerçekleşecek)?"(36:48) | |
Onlar tartışırlarken, kendilerini yakalayacak bir tek çığlıktan (beden sur'una üfleniş) başkasını beklemiyorlar?(36:49) | |
O zamanda ne bir vasiyete güçleri yeter ve ne de ailelerine dönebilirler!(36:50) | |
Sur'a nefholunmuştur! Bir de bakarsın ki onlar kabirleri hükmünde olan bedenlerinden çıkmış, Rablerine (hakikatlerini fark etme aşamasına) koşuyorlar!(36:51) | |
(O vakit) dediler ki: "Vay bize! (Dünya) uykumuzdan kim bizi yeni bir yaşam boyutuna geçirdi? Bu, Rahman'ın vadettiğidir ve Rasûller doğru söylemiştir. " (Hadis: İnsanlar uykudadır, ölümü tadınca uyanırlar!)(36:52) | |
Sadece tek bir sayha (İsrafil'in sur'u) oldu. . . Bir de bakarsın ki onlar toptan huzurumuzda hazır kılınmıştır.(36:53) | |
O süreçte hiçbir nefse en ufak bir şey zulmedilmez. . . Yaptıklarınızdan başkası ile cezalandırılmazsınız (yaptıklarınızın sonuçlarını yaşarsınız)!(36:54) | |
Gerçek ki o süreçte, cennet ehli cennet nimetleriyle meşgul ve bunun keyfini çıkarmaktadırlar.(36:55) | |
Onlar ve eşleri gölgeler içinde tahtlar üzerinde yaslanmışlardır.(36:56) | |
Onlar için orada meyveler vardır. . . Onlar için keyif alacakları şeyler vardır.(36:57) | |
Rahıym Rab'den "Selâm" sözü ulaşır (Selâm ismi özelliğini yaşarlar)!(36:58) | |
"Ey suçlular! Bugün ayrılın!"(36:59) | |
"Ey Ademoğulları. . . Size ahdetmedim (bildirip bilgilendirmedim) mi şeytana (bedene - hakikatinden habersiz bilince) kulluk etmeyin, muhakkak ki o sizin için apaçık bir düşmandır?"(36:60) | |
"Bana kulluk edin (hakikatin gereğini hissedip yaşayın)! Sırat-ı müstakim budur" (diye?).(36:61) | |
"Andolsun ki (kendinizi yok olup gidecek beden zannınız) sizden pek çok cemaatleri saptırdı! Aklınızı kullanmadınız mı?"(36:62) | |
"İşte bu vadolunduğunuz cehennemdir!"(36:63) | |
"Hakikatinizi inkârınızın karşılığı olarak şimdi yaşayın sonucunu!"(36:64) | |
O süreçte ağızlarını mühürleriz; yaptıkları hakkında elleri konuşur ve ayakları şahitlik eder bize.(36:65) | |
Dileseydik gözlerini silme kör ederdik de yolda (öylece) koşuşurlardı. . . Fakat nasıl görebilecekler (bu gerçeği)?(36:66) | |
Dileseydik mekânları üzere onları mesh ederdik (bulundukları anlayış üzere onları sâbitlerdik) de artık ne ileri gitmeye güçleri yeterdi ve ne de eski hâllerine dönebilirlerdi.(36:67) | |
Kimi uzun ömürlü yaparsak onu yaratılışı itibarıyla zayıflatırız. Hâlâ akıllarını kullanmazlar mı?(36:68) | |
O'na şiir öğretmedik! O'na yakışmaz da! O ancak bir hatırlatma ve apaçık bir Kurân'dır!(36:69) | |
Tâ ki diri olanı uyarsın ve hakikat bilgisini inkâr edenler üzerine de o hüküm gerçekleşsin.(36:70) | |
Görmezler mi ki, eserlerimiz arasında onlar için kurban edilebilir hayvanlar yarattık. . . Onlara mâliktirler.(36:71) | |
Onları (en'amı) bunlara boyun eğdirdik. . . Hem binekleri onlardandır ve hem de onlardan kimini yerler.(36:72) | |
Onlarda kendileri için menfaatler ve içecekler vardır. . . Hâlâ şükretmezler mi?(36:73) | |
Belki kendilerine yardım olunur ümidiyle Allâh dûnunda tanrılar edindiler!(36:74) | |
(Tanrılar) onlara yardım edemezler! (Aksine) onlar, tanrılara (hizmete) hazır duran ordudurlar!(36:75) | |
O hâlde onların lafı seni mahzun etmesin. . . Muhakkak ki biz onların gizlediklerini de açıkladıklarını da biliriz.(36:76) | |
İnsan görmedi mi ki biz onu bir spermden yarattık. . . Bu gerçeğe rağmen şimdi o apaçık bir hasımdır!(36:77) | |
Kendi yaratılışını unuttu da bize bir misal getirdi: "Çürümüş hâldeki şu kemiklere kim diriltip hayat verecek?" dedi.(36:78) | |
De ki: "Onları daha önce inşa eden diriltip hayat verecektir! 'HÛ' Esmâ'sıyla her yaratışı Aliym'dir. "(36:79) | |
O ki, sizin için yeşil ağaçtan bir ateş oluşturdu. . . İşte bak ondan yakıyorsunuz!(36:80) | |
Semâları ve arzı yaratan, onların benzerini Esmâ'sıyla yaratmaya Kaadir değil midir? Evet! "HÛ"; Hâllak'tır, Aliym'dir.(36:81) | |
Bir şeyi irade ettiğinde, O'nun hükmü, ona "Kün = Ol!"dan (olmasını istemesinden) ibarettir!. . (O şey kolaylıkla) olur.(36:82) | |
Her şeyin melekûtu (Esmâ kuvveleri) elinde olan (tedbirâtın bu mertebede oluştuğuna işaret) Subhan'dır. . . O'na rücu ettirileceksiniz.(36:83) | |