» 7 / A’râf  160:

Kuran Sırası: 7
İniş Sırası: 39
Araf Suresi = Yüksek/Orta Yer Suresi
46. Ayette yer alan cennet ve cehennem arasindaki orta yer bölgesindeki insanlardan bahsedildigi için bu adi almistir.
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206

"Kuran okuduğun zaman, taşlanmış şeytandan ALLAH'a sığın!"
Arapça Transcript Okunuş Türkçe
1. وَقَطَّعْنَاهُمُ (WGŦANEHM) = ve ḳaTTaǎ'nāhumu : ve biz onları ayırdık
2. اثْنَتَيْ (ES̃NTY) = ṧnetey : iki (oniki)
3. عَشْرَةَ (AŞRT) = ǎşrate : on (oniki)
4. أَسْبَاطًا (ÊSBEŦE) = esbāTen : kabileye
5. أُمَمًا (ÊMME) = umemen : ümmetler halinde
6. وَأَوْحَيْنَا (WÊWḪYNE) = ve evHaynā : vahyettik
7. إِلَىٰ (ÎL) = ilā :
8. مُوسَىٰ (MWS) = mūsā : Musa'ya
9. إِذِ (ÎZ̃) = iƶi : zaman
10. اسْتَسْقَاهُ (ESTSGEH) = stesḳāhu : su istediği
11. قَوْمُهُ (GWMH) = ḳavmuhu : kavmin
12. أَنِ (ÊN) = eni : diye
13. اضْرِبْ (EŽRB) = Drib : vur
14. بِعَصَاكَ (BAṦEK) = biǎSāke : asanla
15. الْحَجَرَ (ELḪCR) = l-Hacera : taşa
16. فَانْبَجَسَتْ (FENBCST) = fenbeceset : ve fışkırdı
17. مِنْهُ (MNH) = minhu : ondan (taştan)
18. اثْنَتَا (ES̃NTE) = ṧnetā : iki (oniki)
19. عَشْرَةَ (AŞRT) = ǎşrate : on (oniki)
20. عَيْنًا (AYNE) = ǎynen : göze
21. قَدْ (GD̃) = ḳad : şüphesiz
22. عَلِمَ (ALM) = ǎlime : bildi
23. كُلُّ (KL) = kullu : her
24. أُنَاسٍ (ÊNES) = unāsin : kabile
25. مَشْرَبَهُمْ (MŞRBHM) = meşrabehum : içeceği yeri
26. وَظَلَّلْنَا (WƵLLNE) = ve Zellelnā : ve gölge yaptık
27. عَلَيْهِمُ (ALYHM) = ǎleyhimu : üzerlerine
28. الْغَمَامَ (ELĞMEM) = l-ğamāme : bulutla
29. وَأَنْزَلْنَا (WÊNZLNE) = ve enzelnā : ve indirdik
30. عَلَيْهِمُ (ALYHM) = ǎleyhimu : onlara
31. الْمَنَّ (ELMN) = l-menne : kudret helvası
32. وَالسَّلْوَىٰ (WELSLW) = ve sselvā : ve bıldırcın eti
33. كُلُوا (KLWE) = kulū : yeyin
34. مِنْ (MN) = min : -dan
35. طَيِّبَاتِ (ŦYBET) = Tayyibāti : güzel olanlar-
36. مَا (ME) = mā : şeylerden
37. رَزَقْنَاكُمْ (RZGNEKM) = razeḳnākum : sizi rızıklandırdığımız
38. وَمَا (WME) = ve mā : ama
39. ظَلَمُونَا (ƵLMWNE) = Zelemūnā : onlar bize zulmetmediler
40. وَلَٰكِنْ (WLKN) = velākin : fakat
41. كَانُوا (KENWE) = kānū : onlar
42. أَنْفُسَهُمْ (ÊNFSHM) = enfusehum : kendi kendilerine
43. يَظْلِمُونَ (YƵLMWN) = yeZlimūne : zulmediyorlardı
ve biz onları ayırdık | iki (oniki) | on (oniki) | kabileye | ümmetler halinde | vahyettik | | Musa'ya | zaman | su istediği | kavmin | diye | vur | asanla | taşa | ve fışkırdı | ondan (taştan) | iki (oniki) | on (oniki) | göze | şüphesiz | bildi | her | kabile | içeceği yeri | ve gölge yaptık | üzerlerine | bulutla | ve indirdik | onlara | kudret helvası | ve bıldırcın eti | yeyin | -dan | güzel olanlar- | şeylerden | sizi rızıklandırdığımız | ama | onlar bize zulmetmediler | fakat | onlar | kendi kendilerine | zulmediyorlardı |

[GŦA] [S̃NY] [AŞR] [SBŦ] [EMM] [WḪY] [] [] [] [SGY] [GWM] [] [ŽRB] [AṦW] [ḪCR] [BCS] [] [S̃NY] [AŞR] [AYN] [] [ALM] [KLL] [ENS] [ŞRB] [ƵLL] [] [ĞMM] [NZL] [] [MNN] [SLW] [EKL] [] [ŦYB] [] [RZG] [] [ƵLM] [] [KWN] [NFS] [ƵLM]
WGŦANEHM ES̃NTY AŞRT ÊSBEŦE ÊMME WÊWḪYNE ÎL MWS ÎZ̃ ESTSGEH GWMH ÊN EŽRB BAṦEK ELḪCR FENBCST MNH ES̃NTE AŞRT AYNE GD̃ ALM KL ÊNES MŞRBHM WƵLLNE ALYHM ELĞMEM WÊNZLNE ALYHM ELMN WELSLW KLWE MN ŦYBET ME RZGNEKM WME ƵLMWNE WLKN KENWE ÊNFSHM YƵLMWN

ve ḳaTTaǎ'nāhumu ṧnetey ǎşrate esbāTen umemen ve evHaynā ilā mūsā iƶi stesḳāhu ḳavmuhu eni Drib biǎSāke l-Hacera fenbeceset minhu ṧnetā ǎşrate ǎynen ḳad ǎlime kullu unāsin meşrabehum ve Zellelnā ǎleyhimu l-ğamāme ve enzelnā ǎleyhimu l-menne ve sselvā kulū min Tayyibāti razeḳnākum ve mā Zelemūnā velākin kānū enfusehum yeZlimūne
وقطعناهم اثنتي عشرة أسباطا أمما وأوحينا إلى موسى إذ استسقاه قومه أن اضرب بعصاك الحجر فانبجست منه اثنتا عشرة عينا قد علم كل أناس مشربهم وظللنا عليهم الغمام وأنزلنا عليهم المن والسلوى كلوا من طيبات ما رزقناكم وما ظلمونا ولكن كانوا أنفسهم يظلمون

Arapça Kök Transcript Okunuş Türkçe İngilizce
وقطعناهم ق ط ع | GŦA WGŦANEHM ve ḳaTTaǎ'nāhumu ve biz onları ayırdık And We divided them
اثنتي ث ن ي | S̃NY ES̃NTY ṧnetey iki (oniki) (into) two
عشرة ع ش ر | AŞR AŞRT ǎşrate on (oniki) (and) ten [i.e. twelve]
أسباطا س ب ط | SBŦ ÊSBEŦE esbāTen kabileye tribes
أمما ا م م | EMM ÊMME umemen ümmetler halinde (as) communities.
وأوحينا و ح ي | WḪY WÊWḪYNE ve evHaynā vahyettik And We inspired
إلى | ÎL ilā to
موسى | MWS mūsā Musa'ya Musa,
إذ | ÎZ̃ iƶi zaman when
استسقاه س ق ي | SGY ESTSGEH stesḳāhu su istediği asked him for water
قومه ق و م | GWM GWMH ḳavmuhu kavmin his people,
أن | ÊN eni diye [that]
اضرب ض ر ب | ŽRB EŽRB Drib vur """Strike"
بعصاك ع ص و | AṦW BAṦEK biǎSāke asanla with your staff
الحجر ح ج ر | ḪCR ELḪCR l-Hacera taşa "the stone."""
فانبجست ب ج س | BCS FENBCST fenbeceset ve fışkırdı Then gushed forth
منه | MNH minhu ondan (taştan) from it
اثنتا ث ن ي | S̃NY ES̃NTE ṧnetā iki (oniki) two
عشرة ع ش ر | AŞR AŞRT ǎşrate on (oniki) (and) ten [i.e. twelve]
عينا ع ي ن | AYN AYNE ǎynen göze springs.
قد | GD̃ ḳad şüphesiz Certainly,
علم ع ل م | ALM ALM ǎlime bildi knew
كل ك ل ل | KLL KL kullu her each
أناس ا ن س | ENS ÊNES unāsin kabile people
مشربهم ش ر ب | ŞRB MŞRBHM meşrabehum içeceği yeri their drinking place.
وظللنا ظ ل ل | ƵLL WƵLLNE ve Zellelnā ve gölge yaptık And We shaded
عليهم | ALYHM ǎleyhimu üzerlerine [on] them
الغمام غ م م | ĞMM ELĞMEM l-ğamāme bulutla (with) the clouds
وأنزلنا ن ز ل | NZL WÊNZLNE ve enzelnā ve indirdik and We sent down
عليهم | ALYHM ǎleyhimu onlara upon them,
المن م ن ن | MNN ELMN l-menne kudret helvası the manna
والسلوى س ل و | SLW WELSLW ve sselvā ve bıldırcın eti and the quails.
كلوا ا ك ل | EKL KLWE kulū yeyin """Eat"
من | MN min -dan from
طيبات ط ي ب | ŦYB ŦYBET Tayyibāti güzel olanlar- (the) good things
ما | ME şeylerden which
رزقناكم ر ز ق | RZG RZGNEKM razeḳnākum sizi rızıklandırdığımız "We have provided you."""
وما | WME ve mā ama And not
ظلمونا ظ ل م | ƵLM ƵLMWNE Zelemūnā onlar bize zulmetmediler they wronged Us
ولكن | WLKN velākin fakat but
كانوا ك و ن | KWN KENWE kānū onlar they were
أنفسهم ن ف س | NFS ÊNFSHM enfusehum kendi kendilerine (to) themselves
يظلمون ظ ل م | ƵLM YƵLMWN yeZlimūne zulmediyorlardı doing wrong.

7:160 için Araştırma Linkleri: |Corpus |Kuran Haritasi |Kuran'a Sor |Global Quran |Tanzil |

ve biz onları ayırdık | iki (oniki) | on (oniki) | kabileye | ümmetler halinde | vahyettik | | Musa'ya | zaman | su istediği | kavmin | diye | vur | asanla | taşa | ve fışkırdı | ondan (taştan) | iki (oniki) | on (oniki) | göze | şüphesiz | bildi | her | kabile | içeceği yeri | ve gölge yaptık | üzerlerine | bulutla | ve indirdik | onlara | kudret helvası | ve bıldırcın eti | yeyin | -dan | güzel olanlar- | şeylerden | sizi rızıklandırdığımız | ama | onlar bize zulmetmediler | fakat | onlar | kendi kendilerine | zulmediyorlardı |

[GŦA] [S̃NY] [AŞR] [SBŦ] [EMM] [WḪY] [] [] [] [SGY] [GWM] [] [ŽRB] [AṦW] [ḪCR] [BCS] [] [S̃NY] [AŞR] [AYN] [] [ALM] [KLL] [ENS] [ŞRB] [ƵLL] [] [ĞMM] [NZL] [] [MNN] [SLW] [EKL] [] [ŦYB] [] [RZG] [] [ƵLM] [] [KWN] [NFS] [ƵLM]
WGŦANEHM ES̃NTY AŞRT ÊSBEŦE ÊMME WÊWḪYNE ÎL MWS ÎZ̃ ESTSGEH GWMH ÊN EŽRB BAṦEK ELḪCR FENBCST MNH ES̃NTE AŞRT AYNE GD̃ ALM KL ÊNES MŞRBHM WƵLLNE ALYHM ELĞMEM WÊNZLNE ALYHM ELMN WELSLW KLWE MN ŦYBET ME RZGNEKM WME ƵLMWNE WLKN KENWE ÊNFSHM YƵLMWN

ve ḳaTTaǎ'nāhumu ṧnetey ǎşrate esbāTen umemen ve evHaynā ilā mūsā iƶi stesḳāhu ḳavmuhu eni Drib biǎSāke l-Hacera fenbeceset minhu ṧnetā ǎşrate ǎynen ḳad ǎlime kullu unāsin meşrabehum ve Zellelnā ǎleyhimu l-ğamāme ve enzelnā ǎleyhimu l-menne ve sselvā kulū min Tayyibāti razeḳnākum ve mā Zelemūnā velākin kānū enfusehum yeZlimūne
وقطعناهم اثنتي عشرة أسباطا أمما وأوحينا إلى موسى إذ استسقاه قومه أن اضرب بعصاك الحجر فانبجست منه اثنتا عشرة عينا قد علم كل أناس مشربهم وظللنا عليهم الغمام وأنزلنا عليهم المن والسلوى كلوا من طيبات ما رزقناكم وما ظلمونا ولكن كانوا أنفسهم يظلمون

[ق ط ع] [ث ن ي] [ع ش ر] [س ب ط] [ا م م] [و ح ي] [] [] [] [س ق ي] [ق و م] [] [ض ر ب] [ع ص و] [ح ج ر] [ب ج س] [] [ث ن ي] [ع ش ر] [ع ي ن] [] [ع ل م] [ك ل ل] [ا ن س] [ش ر ب] [ظ ل ل] [] [غ م م] [ن ز ل] [] [م ن ن] [س ل و] [ا ك ل] [] [ط ي ب] [] [ر ز ق] [] [ظ ل م] [] [ك و ن] [ن ف س] [ظ ل م]

Arapça Kök Transcript Okunuş Türkçe İngilizce
وقطعناهم ق ط ع | GŦA WGŦANEHM ve ḳaTTaǎ'nāhumu ve biz onları ayırdık And We divided them
Vav,Gaf,Tı,Ayn,Nun,Elif,He,Mim,
6,100,9,70,50,1,5,40,
REM – prefixed resumption particle
V – 1st person plural (form II) perfect verb
PRON – subject pronoun
PRON – 3rd person masculine plural object pronoun
الواو استئنافية
فعل ماض و«نا» ضمير متصل في محل رفع فاعل و«هم» ضمير متصل في محل نصب مفعول به
اثنتي ث ن ي | S̃NY ES̃NTY ṧnetey iki (oniki) (into) two
Elif,Se,Nun,Te,Ye,
1,500,50,400,10,
N – accusative feminine dual noun
اسم منصوب
عشرة ع ش ر | AŞR AŞRT ǎşrate on (oniki) (and) ten [i.e. twelve]
Ayn,Şın,Re,Te merbuta,
70,300,200,400,
N – accusative feminine noun
اسم منصوب
أسباطا س ب ط | SBŦ ÊSBEŦE esbāTen kabileye tribes
,Sin,Be,Elif,Tı,Elif,
,60,2,1,9,1,
N – accusative masculine plural indefinite noun
اسم منصوب
أمما ا م م | EMM ÊMME umemen ümmetler halinde (as) communities.
,Mim,Mim,Elif,
,40,40,1,
N – accusative feminine plural indefinite noun
اسم منصوب
وأوحينا و ح ي | WḪY WÊWḪYNE ve evHaynā vahyettik And We inspired
Vav,,Vav,Ha,Ye,Nun,Elif,
6,,6,8,10,50,1,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
V – 1st person plural (form IV) perfect verb
PRON – subject pronoun
الواو عاطفة
فعل ماض و«نا» ضمير متصل في محل رفع فاعل
إلى | ÎL ilā to
,Lam,,
,30,,
P – preposition
حرف جر
موسى | MWS mūsā Musa'ya Musa,
Mim,Vav,Sin,,
40,6,60,,
"PN – genitive masculine proper noun → Musa"
اسم علم مجرور
إذ | ÎZ̃ iƶi zaman when
,Zel,
,700,
T – time adverb
ظرف زمان
استسقاه س ق ي | SGY ESTSGEH stesḳāhu su istediği asked him for water
Elif,Sin,Te,Sin,Gaf,Elif,He,
1,60,400,60,100,1,5,
V – 3rd person masculine singular (form X) perfect verb
PRON – 3rd person masculine singular object pronoun
فعل ماض والهاء ضمير متصل في محل نصب مفعول به
قومه ق و م | GWM GWMH ḳavmuhu kavmin his people,
Gaf,Vav,Mim,He,
100,6,40,5,
N – nominative masculine noun
PRON – 3rd person masculine singular possessive pronoun
اسم مرفوع والهاء ضمير متصل في محل جر بالاضافة
أن | ÊN eni diye [that]
,Nun,
,50,
SUB – subordinating conjunction
حرف مصدري
اضرب ض ر ب | ŽRB EŽRB Drib vur """Strike"
Elif,Dad,Re,Be,
1,800,200,2,
V – 2nd person masculine singular imperative verb
فعل أمر
بعصاك ع ص و | AṦW BAṦEK biǎSāke asanla with your staff
Be,Ayn,Sad,Elif,Kef,
2,70,90,1,20,
P – prefixed preposition bi
N – genitive masculine noun
PRON – 2nd person masculine singular possessive pronoun
جار ومجرور والكاف ضمير متصل في محل جر بالاضافة
الحجر ح ج ر | ḪCR ELḪCR l-Hacera taşa "the stone."""
Elif,Lam,Ha,Cim,Re,
1,30,8,3,200,
N – accusative masculine noun
اسم منصوب
فانبجست ب ج س | BCS FENBCST fenbeceset ve fışkırdı Then gushed forth
Fe,Elif,Nun,Be,Cim,Sin,Te,
80,1,50,2,3,60,400,
CAUS – prefixed particle of cause
V – 3rd person feminine singular (form VII) perfect verb
الفاء سببية
فعل ماض
منه | MNH minhu ondan (taştan) from it
Mim,Nun,He,
40,50,5,
P – preposition
PRON – 3rd person masculine singular object pronoun
جار ومجرور
اثنتا ث ن ي | S̃NY ES̃NTE ṧnetā iki (oniki) two
Elif,Se,Nun,Te,Elif,
1,500,50,400,1,
N – accusative feminine dual noun
اسم منصوب
عشرة ع ش ر | AŞR AŞRT ǎşrate on (oniki) (and) ten [i.e. twelve]
Ayn,Şın,Re,Te merbuta,
70,300,200,400,
N – accusative feminine noun
اسم منصوب
عينا ع ي ن | AYN AYNE ǎynen göze springs.
Ayn,Ye,Nun,Elif,
70,10,50,1,
N – accusative feminine indefinite noun
اسم منصوب
قد | GD̃ ḳad şüphesiz Certainly,
Gaf,Dal,
100,4,
CERT – particle of certainty
حرف تحقيق
علم ع ل م | ALM ALM ǎlime bildi knew
Ayn,Lam,Mim,
70,30,40,
V – 3rd person masculine singular perfect verb
فعل ماض
كل ك ل ل | KLL KL kullu her each
Kef,Lam,
20,30,
N – nominative masculine noun
اسم مرفوع
أناس ا ن س | ENS ÊNES unāsin kabile people
,Nun,Elif,Sin,
,50,1,60,
N – genitive masculine plural indefinite noun
اسم مجرور
مشربهم ش ر ب | ŞRB MŞRBHM meşrabehum içeceği yeri their drinking place.
Mim,Şın,Re,Be,He,Mim,
40,300,200,2,5,40,
N – accusative masculine noun
PRON – 3rd person masculine plural possessive pronoun
اسم منصوب و«هم» ضمير متصل في محل جر بالاضافة
وظللنا ظ ل ل | ƵLL WƵLLNE ve Zellelnā ve gölge yaptık And We shaded
Vav,Zı,Lam,Lam,Nun,Elif,
6,900,30,30,50,1,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
V – 1st person plural (form II) perfect verb
PRON – subject pronoun
الواو عاطفة
فعل ماض و«نا» ضمير متصل في محل رفع فاعل
عليهم | ALYHM ǎleyhimu üzerlerine [on] them
Ayn,Lam,Ye,He,Mim,
70,30,10,5,40,
P – preposition
PRON – 3rd person masculine plural object pronoun
جار ومجرور
الغمام غ م م | ĞMM ELĞMEM l-ğamāme bulutla (with) the clouds
Elif,Lam,Ğayn,Mim,Elif,Mim,
1,30,1000,40,1,40,
"N – accusative masculine noun → Cloud"
اسم منصوب
وأنزلنا ن ز ل | NZL WÊNZLNE ve enzelnā ve indirdik and We sent down
Vav,,Nun,Ze,Lam,Nun,Elif,
6,,50,7,30,50,1,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
V – 1st person plural (form IV) perfect verb
PRON – subject pronoun
الواو عاطفة
فعل ماض و«نا» ضمير متصل في محل رفع فاعل
عليهم | ALYHM ǎleyhimu onlara upon them,
Ayn,Lam,Ye,He,Mim,
70,30,10,5,40,
P – preposition
PRON – 3rd person masculine plural object pronoun
جار ومجرور
المن م ن ن | MNN ELMN l-menne kudret helvası the manna
Elif,Lam,Mim,Nun,
1,30,40,50,
N – accusative masculine noun
اسم منصوب
والسلوى س ل و | SLW WELSLW ve sselvā ve bıldırcın eti and the quails.
Vav,Elif,Lam,Sin,Lam,Vav,,
6,1,30,60,30,6,,
"CONJ – prefixed conjunction wa (and)
N – accusative masculine noun → Quail"
الواو عاطفة
اسم منصوب
كلوا ا ك ل | EKL KLWE kulū yeyin """Eat"
Kef,Lam,Vav,Elif,
20,30,6,1,
V – 2nd person masculine plural imperative verb
PRON – subject pronoun
فعل أمر والواو ضمير متصل في محل رفع فاعل
من | MN min -dan from
Mim,Nun,
40,50,
P – preposition
حرف جر
طيبات ط ي ب | ŦYB ŦYBET Tayyibāti güzel olanlar- (the) good things
Tı,Ye,Be,Elif,Te,
9,10,2,1,400,
N – genitive feminine plural noun
اسم مجرور
ما | ME şeylerden which
Mim,Elif,
40,1,
REL – relative pronoun
اسم موصول
رزقناكم ر ز ق | RZG RZGNEKM razeḳnākum sizi rızıklandırdığımız "We have provided you."""
Re,Ze,Gaf,Nun,Elif,Kef,Mim,
200,7,100,50,1,20,40,
V – 1st person plural perfect verb
PRON – subject pronoun
PRON – 2nd person masculine plural object pronoun
فعل ماض و«نا» ضمير متصل في محل رفع فاعل والكاف ضمير متصل في محل نصب مفعول به
وما | WME ve mā ama And not
Vav,Mim,Elif,
6,40,1,
REM – prefixed resumption particle
NEG – negative particle
الواو استئنافية
حرف نفي
ظلمونا ظ ل م | ƵLM ƵLMWNE Zelemūnā onlar bize zulmetmediler they wronged Us
Zı,Lam,Mim,Vav,Nun,Elif,
900,30,40,6,50,1,
V – 3rd person masculine plural perfect verb
PRON – subject pronoun
PRON – 1st person plural object pronoun
فعل ماض والواو ضمير متصل في محل رفع فاعل و«نا» ضمير متصل في محل نصب مفعول به
ولكن | WLKN velākin fakat but
Vav,Lam,Kef,Nun,
6,30,20,50,
REM – prefixed resumption particle
AMD – amendment particle
الواو استئنافية
حرف استدراك
كانوا ك و ن | KWN KENWE kānū onlar they were
Kef,Elif,Nun,Vav,Elif,
20,1,50,6,1,
V – 3rd person masculine plural perfect verb
PRON – subject pronoun
فعل ماض والواو ضمير متصل في محل رفع اسم «كان»
أنفسهم ن ف س | NFS ÊNFSHM enfusehum kendi kendilerine (to) themselves
,Nun,Fe,Sin,He,Mim,
,50,80,60,5,40,
N – accusative feminine plural noun
PRON – 3rd person masculine plural possessive pronoun
اسم منصوب و«هم» ضمير متصل في محل جر بالاضافة
يظلمون ظ ل م | ƵLM YƵLMWN yeZlimūne zulmediyorlardı doing wrong.
Ye,Zı,Lam,Mim,Vav,Nun,
10,900,30,40,6,50,
V – 3rd person masculine plural imperfect verb
PRON – subject pronoun
فعل مضارع والواو ضمير متصل في محل رفع فاعل
: Dikkat İşareti, Kuran Sözlüğü Projesi kapsamında güncellenmiş ifadelere işaret etmektedir.

Konu Başlığı: -

Kırık Meal (Arapça) : |وَقَطَّعْنَاهُمُ: ve biz onları ayırdık | اثْنَتَيْ: iki (oniki) | عَشْرَةَ: on (oniki) | أَسْبَاطًا: kabileye | أُمَمًا: ümmetler halinde | وَأَوْحَيْنَا: vahyettik | إِلَىٰ: | مُوسَىٰ: Musa'ya | إِذِ: zaman | اسْتَسْقَاهُ: su istediği | قَوْمُهُ: kavmin | أَنِ: diye | اضْرِبْ: vur | بِعَصَاكَ: asanla | الْحَجَرَ: taşa | فَانْبَجَسَتْ: ve fışkırdı | مِنْهُ: ondan (taştan) | اثْنَتَا: iki (oniki) | عَشْرَةَ: on (oniki) | عَيْنًا: göze | قَدْ: şüphesiz | عَلِمَ: bildi | كُلُّ: her | أُنَاسٍ: kabile | مَشْرَبَهُمْ: içeceği yeri | وَظَلَّلْنَا: ve gölge yaptık | عَلَيْهِمُ: üzerlerine | الْغَمَامَ: bulutla | وَأَنْزَلْنَا: ve indirdik | عَلَيْهِمُ: onlara | الْمَنَّ: kudret helvası | وَالسَّلْوَىٰ: ve bıldırcın eti | كُلُوا: yeyin | مِنْ: -dan | طَيِّبَاتِ: güzel olanlar- | مَا: şeylerden | رَزَقْنَاكُمْ: sizi rızıklandırdığımız | وَمَا: ama | ظَلَمُونَا: onlar bize zulmetmediler | وَلَٰكِنْ: fakat | كَانُوا: onlar | أَنْفُسَهُمْ: kendi kendilerine | يَظْلِمُونَ: zulmediyorlardı |
Kırık Meal (Harekesiz) : |وقطعناهم WGŦANEHM ve biz onları ayırdık | اثنتي ES̃NTY iki (oniki) | عشرة AŞRT on (oniki) | أسباطا ÊSBEŦE kabileye | أمما ÊMME ümmetler halinde | وأوحينا WÊWḪYNE vahyettik | إلى ÎL | موسى MWS Musa'ya | إذ ÎZ̃ zaman | استسقاه ESTSGEH su istediği | قومه GWMH kavmin | أن ÊN diye | اضرب EŽRB vur | بعصاك BAṦEK asanla | الحجر ELḪCR taşa | فانبجست FENBCST ve fışkırdı | منه MNH ondan (taştan) | اثنتا ES̃NTE iki (oniki) | عشرة AŞRT on (oniki) | عينا AYNE göze | قد GD̃ şüphesiz | علم ALM bildi | كل KL her | أناس ÊNES kabile | مشربهم MŞRBHM içeceği yeri | وظللنا WƵLLNE ve gölge yaptık | عليهم ALYHM üzerlerine | الغمام ELĞMEM bulutla | وأنزلنا WÊNZLNE ve indirdik | عليهم ALYHM onlara | المن ELMN kudret helvası | والسلوى WELSLW ve bıldırcın eti | كلوا KLWE yeyin | من MN -dan | طيبات ŦYBET güzel olanlar- | ما ME şeylerden | رزقناكم RZGNEKM sizi rızıklandırdığımız | وما WME ama | ظلمونا ƵLMWNE onlar bize zulmetmediler | ولكن WLKN fakat | كانوا KENWE onlar | أنفسهم ÊNFSHM kendi kendilerine | يظلمون YƵLMWN zulmediyorlardı |
Kırık Meal (Okunuş) : |ve ḳaTTaǎ'nāhumu: ve biz onları ayırdık | ṧnetey: iki (oniki) | ǎşrate: on (oniki) | esbāTen: kabileye | umemen: ümmetler halinde | ve evHaynā: vahyettik | ilā: | mūsā: Musa'ya | iƶi: zaman | stesḳāhu: su istediği | ḳavmuhu: kavmin | eni: diye | Drib: vur | biǎSāke: asanla | l-Hacera: taşa | fenbeceset: ve fışkırdı | minhu: ondan (taştan) | ṧnetā: iki (oniki) | ǎşrate: on (oniki) | ǎynen: göze | ḳad: şüphesiz | ǎlime: bildi | kullu: her | unāsin: kabile | meşrabehum: içeceği yeri | ve Zellelnā: ve gölge yaptık | ǎleyhimu: üzerlerine | l-ğamāme: bulutla | ve enzelnā: ve indirdik | ǎleyhimu: onlara | l-menne: kudret helvası | ve sselvā: ve bıldırcın eti | kulū: yeyin | min: -dan | Tayyibāti: güzel olanlar- | : şeylerden | razeḳnākum: sizi rızıklandırdığımız | ve mā: ama | Zelemūnā: onlar bize zulmetmediler | velākin: fakat | kānū: onlar | enfusehum: kendi kendilerine | yeZlimūne: zulmediyorlardı |
Kırık Meal (Transcript) : |WGŦANEHM: ve biz onları ayırdık | ES̃NTY: iki (oniki) | AŞRT: on (oniki) | ÊSBEŦE: kabileye | ÊMME: ümmetler halinde | WÊWḪYNE: vahyettik | ÎL: | MWS: Musa'ya | ÎZ̃: zaman | ESTSGEH: su istediği | GWMH: kavmin | ÊN: diye | EŽRB: vur | BAṦEK: asanla | ELḪCR: taşa | FENBCST: ve fışkırdı | MNH: ondan (taştan) | ES̃NTE: iki (oniki) | AŞRT: on (oniki) | AYNE: göze | GD̃: şüphesiz | ALM: bildi | KL: her | ÊNES: kabile | MŞRBHM: içeceği yeri | WƵLLNE: ve gölge yaptık | ALYHM: üzerlerine | ELĞMEM: bulutla | WÊNZLNE: ve indirdik | ALYHM: onlara | ELMN: kudret helvası | WELSLW: ve bıldırcın eti | KLWE: yeyin | MN: -dan | ŦYBET: güzel olanlar- | ME: şeylerden | RZGNEKM: sizi rızıklandırdığımız | WME: ama | ƵLMWNE: onlar bize zulmetmediler | WLKN: fakat | KENWE: onlar | ÊNFSHM: kendi kendilerine | YƵLMWN: zulmediyorlardı |
Abdulbaki Gölpınarlı : Onları on iki kabîleye, on iki topluluğa böldük ve kavmi, Mûsâ'dan su isteyince ona, sopanla taşa vur diye vahyettik, derken o taştan on iki kaynak aktı. Her topluluk, su içecekleri kaynağı belledi ve onları bulutla gölgelendirdik, onlara kudret helvasıyla bıldırcın kuşu indirdik. Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin temizlerini yiyin dedik. Onlar bize zulmedemediler, ancak kendilerine zulmettiler.
Adem Uğur : Biz İsrailoğullarını oymaklar halinde oniki kabileye ayırdık. Kavmi kendisinden su isteyince, Musa'ya, "Asanı taşa vur!" diye vahyettik. Derhal ondan oniki pınar fışkırdı. Her kabile içeceği yeri belledi. Sonra üzerlerine bulutla gölge yaptık, onlara kudret helvası ve bıldırcın eti indirdik. (Onlara dedik ki) "Size verdiğimiz rızıkların temizlerinden yeyin. "Ama onlar (emirlerimizi dinlememekle) bize değil kendilerine zulmediyorlardı.
Ahmed Hulusi : Biz onları on iki gruba, topluluğa ayırdık. . . Halkı ondan su istediklerinde Musa'ya: "Asa olarak (kendindeki kuvvelerle asanı bütünleştirmiş olarak) taşa vur" diye vahyettik. . . Ondan on iki kaynak fışkırdı. . . Her grup kendi meşrebini (içeceği yeri) hakikaten bildi. . . Bulutu üzerlerine gölge yaptık ve kudret helvası ve bıldırcın inzâl ettik. . . (Dedik): "Sizi rızıklandırdığımız temiz - pak şeyleri yeyin". . . Onlar bize zulmetmediler, nefslerine zulmetmekteydiler.
Ahmet Tekin : Biz İsrâiloğulları’nı Yâkub’un torunlarından çoğalarak meydana gelen, tutkun, yetişmiş, organize cemaatler halinde on iki boya ayırdık. Kavmi kendisinden su isteyince: 'Asânı taşa vur' diye Mûsâ’ya vahyettik. Vurunca, hemen o taştan on iki pınar kaynayıp akmaya başladı. Her bir boy, su alacağı, su içeceği yeri belledi. Bulutları üzerlerine gönderdik, gölge yaptık. Onlara kudret helvası, bıldırcın indirdik. 'Size rızık olarak ihsan ettiğimiz nimetlerin temizinden, iyisinden, sağlıklısından, helalinden, lezizinden yeyiniz' dedik. Emirlerimizi dinlememekle onlar bize zulmetmediler. Fakat kendilerine yazık etmeyi, birbirlerine zulmü alışkanlık haline getirdiler.
Ahmet Varol : Biz onları oymaklar halinde on iki topluluğa ayırdık. Kavmi kendisinden su istediğinde biz Musa'ya: 'Asanla taşa vur' diye vahyettik. Ondan on iki göze fışkırdı. Her topluluk su içeceği yeri (gözeyi) öğrendi. Onların üzerlerine bulutları gölge ettik ve kendilerine kudret helvası ile bıldırcın eti indirdik. 'Size rızk olarak verdiklerimizin temizlerinden yiyin.' Onlar bize haksızlık etmediler, ancak kendi kendilerine haksızlık ediyorlardı.
Ali Bulaç : Biz onları (İsrailoğullarını) ayrı ayrı oymaklar olarak on iki topluluk (ümmet) olarak ayırdık. Kavmi kendisinden su istediğinde Musa'ya: "Asan'la taşa vur" diye vahyettik. Ondan on iki pınar sızıp fışkırdı; böylece her bir insan topluluğu su içeceği yeri öğrenmiş oldu. Üzerlerine bulutla gölge çektik ve onlara kudret helvası ile bıldırcın indirdik. (Sonra da şöyle dedik:) "Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin." Onlar bize zulmetmedi, ancak kendi nefislerine zulmediyorlardı.
Ali Fikri Yavuz : Biz, israîloğullarını on iki kabileye, o kadar ümmete ayırdık. Mûsa’ya, Tih çölünde susayan kavmi kendisinden su istediği zaman: “- Asânı taşa vur” diye vahyettik. Vurunca, o taştan hemen on iki göze kaynayıp akmağa başladı. Her kabile, su alacağı yeri bildi ve belledi. Bulutu da üzerlerine gölgelik yaptık, kendilerine kudret helvasiyle bıldırcın indirdik. Onlara: “- size rızık olarak verdiğimiz en temizlerinden yeyin” dedik (fakat onlar nimetleri inkâr etmekle) bize zulmetmediler, ancak kendi nefislerine zulmediyorlardı.
Bekir Sadak : Biz Israilogullarini oymaklar halinde on iki topluluga ayirdik. Milleti Musa'dan su isteyince ona: «Asanla tasa vur» diye bildirdik; ondan on iki pinar fiskirdi. Herkes icecegi yeri ogrendi. Bulutla uzerlerine golge yaptik onlara kudret helvasi ve bildircin indirdik, «Size verdigimiz riziklarin temiz olanlarindan yiyin» dedik. Onlar, karsi gelmekle, Bize degil kendilerine zulmediyorlardi.
Celal Yıldırım : Biz, İsrail oğulları'nı ayrı ayrı topluluk halinde on iki boy'a ayırdık. Kavmi kendisinden su istediği zaman Musa'ya «Asa'nı taşa vur,» diye vahyettik. Böylece taştan on iki pınar fışkırmaya başladı. Her boy'dan insan, içeceği pınarı bilip belledi. Onların üzerinde bulutları gölge yaptık, ayrıca kendilerine kudret helvası İle bıldırcın kuşu indirdik. Sunduğumuz rızıkların iyi ve temizinden yiyin, dedik ; ama onlar (tuttukları yanlış yol sebebiyle) bize haksızlık etmediler, kendilerine zulmettiler.
Diyanet İşleri : Biz onları on iki kabile hâlinde topluluklara ayırdık. (Tîh sahrasında susuzluktan sıkılan) kavmi Mûsâ’dan su istediğinde biz ona, “Asânı taşa vur” diye vahyettik. (Vurunca) taştan on iki pınar fışkırdı. Herkes (kendi) su içeceği yeri bildi. Üzerlerine bulutu da gölgelik yaptık ve onlara kudret helvası ve bıldırcın indirdik. “Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin iyi ve temiz olanlarından yiyin” (dedik). Onlar bize zulmetmediler, fakat kendi nefislerine zulmediyorlardı.
Diyanet İşleri (eski) : Biz İsrailoğullarını oymaklar halinde on iki topluluğa ayırdık. Milleti Musa'dan su isteyince ona: 'Asanla taşa vur' diye bildirdik; ondan on iki pınar fışkırdı. Herkes içeceği yeri öğrendi. Bulutla üzerlerine gölge yaptık, onlara kudret helvası ve bıldırcın indirdik, 'Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin' dedik. Onlar, karşı gelmekle, Bize değil kendilerine zulmediyorlardı.
Diyanet Vakfi : Biz İsrailoğullarını oymaklar halinde oniki kabileye ayırdık. Kavmi kendisinden su isteyince, Musa'ya, «Asanı taşa vur!» diye vahyettik. Derhal ondan oniki pınar fışkırdı. Her kabile içeceği yeri belledi. Sonra üzerlerine bulutla gölge yaptık, onlara kudret helvası ve bıldırcın eti indirdik. (Onlara dedik ki) «Size verdiğimiz rızıkların temizlerinden yeyin.» Ama onlar (emirlerimizi dinlememekle) bize değil kendilerine zulmediyorlardı.
Edip Yüksel : Onları on iki kabile halinde topluluklara ayırdık. Halkı kendisinden su istediği zaman Musa'ya, 'Asan ile taşa vur,' diye vahyettik. Ondan on iki göze fışkırdı ve her kabile içeceği yeri bildi. Ayrıca onları bulutlarla gölgelendirdik ve üzerlerine menna ve bıldırcın indirdik: 'Size verdiğim rızıklardan yeyin.' Onlar bize haksızlık etmiyorlardı, kendi kendilerine haksızlık ediyorlardı.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) : Biz onları oniki kabileye, o kadar ümmete ayırdık. Ve kavmi kendisinden su istediği zaman Musa'ya, elindeki asâ ile taşa vur, diye vahyettik, vurunca hemen o taştan oniki pınar akmaya başladı. Halkın her biri su alacağı yeri iyice öğrendi. Bulutu da üzerlerine gönderdik, gölgeledik. Onlara kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Size rızık olarak ihsan ettiğimiz nimetlerin temizinden yiyiniz, dedik. Onlar zulmü bize yapmadılar, lakin kendi kendilerine zulmediyorlardı.
Elmalılı (sadeleştirilmiş) : Bununla beraber Biz onları oniki kabileye, o kadar ümmete ayırdık ve Musa'ya -kavmi kendisinden su istediği vakit- şöyle vahyettik: «Vur asan ile taşa!» O zaman ondan on iki pınar akmaya başladı. Halkın her kesimi kendi su alacağı yeri belirledi. Bulutu da üzerlerine gölgelik çektik, kendilerine kudret helvası ile bıdırcın indirdik ve: «Size rızık olarak verdiğimiz nimetlerin temizlerinden yiyin!» dedik. Bununla beraber onlar zulmu Bize yapmadılar, ancak kendi nefislerine zulmediyorlardı.
Elmalılı Hamdi Yazır : Maamafih biz onları on iki sıbta, o kadar ümmetle ayırdık ve Musâya kavmi kendisinden su istediği vakit şöyle vahy ettik: «Vur asan ile taşa» o vakit ondan on iki göz akmağa başladı, nâsın her kısmı kendi su alacağı yeri belledi, bulutu da üzerlerine gölgelik çektik, kendilerine kudret helvasiyle bıldırcın da indirdik, ki size merzuk kıldığımız ni'metlerin temizlerinden yiyin diye, bununla beraber zulmü bize etmediler ve lâkin kendi nefislerine zulm ediyorlardı
Fizilal-il Kuran : Biz İsrailoğullarını oymaklar halinde on iki topluluğa ayırdık. Kavmi Musa’dan su isteyince ona: “Asanla taşa vur” diye vahyettik; taştan on iki pınar fışkırdı, herkes içeceği yeri öğrendi. Bulutla üzerlerine gölge yaptık. Onlara kudret helvası ve bıldırcın indirdik. “Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin” dedik. Onlar, karşı gelmekle bize değil kendilerine zulmediyorlardı.
Gültekin Onan : Biz onları (İsrailoğullarını) on iki torun ümmete ayırdık. Kavmi kendisinden su istediğinde Musa'ya: "Asanla taşa vur" diye vahyettik. Ondan on iki pınar sızıp fışkırdı; böylece her bir insan topluluğu su içeceği yeri öğrenmiş oldu. Üzerlerine bulutla gölge çektik ve onlara kudret helvası ile bıldırcın indirdik. (Sonra da şöyle dedik:) "Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin." Onlar bize zulmetmedi, ancak kendi nefslerine zulmediyorlardı.
Hakkı Yılmaz : "Ve Biz onları on iki torun liderleri olan oymak topluluğa ayırdık. Ve toplumu kendisinden su istediği zaman Mûsâ'ya, “Birikimini, o taş kalpli toplumuna uygula diye vahyettik. Hemen o taş kalpli toplumdan on iki toplum/ belde halkı oluşuverdi. Halkın her biri su alacağı yeri iyice öğrendi/ işaretledi. Ve bulutu da üzerlerine gölge yaptık. Onlara kudret helvası ve bal/ bıldırcın indirdik; size rızık olarak ihsan ettiğimiz nimetlerin temizinden yiyiniz! Onlar Bize haksızlık yapmadılar, kendi kendilerine haksızlık ediyorlardı. "
Hasan Basri Çantay : Biz onları on ikiye, (o kadar) torunlara (kabileye), ümmetlere ayırdık. («Tîh» de susayan) kavmi, (Mûsâdan) su istediği zaman «Âsaanı taşa vur» diye (vahyetdik de) ondan on iki pınar kaynayıb akdı. İnsanların her kısmı su içecekleri yeri iyice belledi; Onları üstlerindeki bulutla gölgelendirdik, onlara kudret helvasıyle bıldırcın indirdik. «Size rızk olarak verdiğimiz en temiz ve güzellerinden yeyin» (dedik) Onlar bize zulmetmediler, fakat kendi kendilerine zulmediyorlardı.
Hayrat Neşriyat : Onları (İsrâiloğullarını) on iki kabîleye, ümmetlere ayırdık. (Tîh çölünde) kavmi kendisinden su isteyince Mûsâ’ya: 'Asânla taşa vur!' diye vahyettik. (Taşa vurunca)hemen ondan on iki pınar fışkırdı! Her kabîle (su) içeceği yeri iyice bildi! Hem üzerlerini bulutlarla gölgeledik ve onlara kudret helvası ile bıldırcın indirdik. 'Sizi rızıklandırdığımız temiz şeylerden yiyin!' (dedik). Hâlbuki (onlar, nankörlük etmekle) bize zulmetmediler; fakat kendilerine zulmediyorlardı.
İbni Kesir : Biz, onları on iki oymağa, ümmetlere ayırdık. Kavmi ondan su istediği zaman Musa'ya vahyettik ki: Asanı taşa vur. Ondan on iki pınar fışkırdı. Herkes içeceği yeri belledi. Ve onların üzerine bulutla gölge yaptık. Onlara kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Size rızık olarak verdiklerimizin temiz ve güzel olanlarından yeyin. Onlar bize zulmetmediler, ancak kendilerine zulmediyorlardı.
İskender Evrenosoğlu : Ve onları ümmet olarak on iki sıbt'a ayırdık. Kavmi ondan su istediği zaman, Musa (A.S)'a asasını taşa vurmasını vahyettik. Hemen ondan on iki pınar fışkırdı. Her grup insan, içeceği yeri bildi. Ve onların üzerini bulutla gölgeledik. Ve onlara, kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Sizi rızıklandırdığımız helâl şeylerden yeyin! Ve (onlar), bize zulmetmediler, fakat kendi nefslerine zulmettiler.
Muhammed Esed : Derken Biz İsrailoğullarını on iki boya, (ya da) oymağa ayırdık. Ve halkı Musadan su istediğinde, ona, "Asanla taşa vur!" diye vahyettik. Ve o (taş)tan on iki göze fışkırdı, ki her topluluk kendi su içeceği yeri bilsin. Ve onları bulutlarla gölgelendirdik; üzerlerine kudret helvası ve bıldırcın indirdik (ve onlara): "Size sağladığımız rızıkların temiz ve hoş olanlarından yararlanın!" dedik. Ve (bütün o günahkar davranışlarıyla) Bize bir zarar vermiyorlar, ama (yalnızca) kendilerine yazık etmiş oluyorlardı.
Ömer Nasuhi Bilmen : Ve Biz onları oniki kadar kabilelere; ümmetlere ayırdık ve Mûsa'ya kavmi kendisinden su istedikleri vakit vahyettik ki, «Asan ile taşa vur.» Ondan oniki pınar kaynayıp akmaya başladı. Onlardan her kabile su içeceği yeri bildi. Ve onların üzerine bulutları gölgelik yaptık. Ve onların üzerine kudret helvası ile bıldırcın indirdik. Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin temizlerinden yeyiniz (dedik). Ve onlar Bize zulmetmediler velâkin kendi nefislerine zulmeder oldular.
Ömer Öngüt : Biz onları (Yakub'un oniki oğlundan gelen) oniki torun kabileye ayırdık. Kavmi ondan su isteyince ona: “Âsânı taşa vur!” diye vahyettik. Ondan oniki pınar fışkırdı. Her kabile içeceği yeri bildi. Sonra bulutu üzerlerine gölge yaptık. Onlara kudret helvası ve bıldırcın indirdik. “Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin iyi ve güzel olanlarından yiyin!” (dedik). Onlar bize zulmetmediler, fakat kendi nefislerine zulmediyorlardı.
Şaban Piriş : Onları on iki kabileye ayırmıştık. Musa’ya da kavmine su çıkarması için değneği ile taşa vurmasını ilham ettik. Oradan on iki kaynak fışkırdı. Her kabile su içeceği yeri öğrendi. Onları bulut ile gölgelendirdik. Onlara kudret helvası ve bıldırcın yedirdik. Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendilerine zulmettiler.
Suat Yıldırım : Biz onları on iki kabileye, on iki topluluğa ayırdık. Halkı kendisinden su istediğinde Mûsâ’ya: "Asanı taşa vur!" diye vahyettik. Derhal on iki pınar fışkırdı. Her kabile su alacağı yeri öğrendi. Bulutu da üzerlerine gölgelik yaptık. Kendilerine kudret helvasıyla bıldırcın da indirdik ve dedik ki:"Size verdiğimiz rızıkların temizlerinden yiyiniz!" Fakat onlar emrimizi dinlememekle Bize değil, asıl kendilerine zulmediyorlar, kendilerine yazık ediyorlardı.
Süleyman Ateş : Biz onları (Ya'kûb'un oniki oğlundan gelen) oniki torun kabileye ayırdık. Kavmi kendisinden su isteyince, Mûsâ'ya: "Asânla taşa vur!" diye vahyettik. Taştan oniki göze fışkırdı. Her kabile içeceği yeri bildi. (Ayrıca) üzerlerine bulutla gölge yaptık ve onlara kudret helvasıyle bıldırcın eti indirdik: "Size verdiğimiz güzel rızıklardan yeyin!" (dedik). Ama onlar (saptılar, haksızlık ettiler. Böylece onlar) bize zulmetmediler, fakat kendi kendilerine zulmediyorlardı.
Tefhim-ul Kuran : Biz onları (İsrailoğullarını) ayrı ayrı oymaklar olarak on iki topluluk (ümmet) olarak ayırdık. Kavmi kendisinden su istediğinde Musa'ya: «Asan'la taşa vur» diye vahyettik. Ondan on iki pınar sızıp fışkırdı; Böylece her bir insan-topluluğu su içeceği yeri öğrenmiş oldu. Üzerlerine bulutla gölge çektik ve onlara kudret helvası ile bıldırcın indirdik. (Sonra da şöyle dedik:) «Size rızk olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yeyin.» Onlar bize zulmetmedi, ancak kendi nefislerine zulmediyorlardı.
Ümit Şimşek : Biz onları on iki kabileye ayırdık. Musa'ya da, kavmi ondan su istediğinde, 'Asânı taşa vur' diye vahyettik. Taştan on iki pınar fışkırdı; her kabile su alacağı yeri biliyordu. Onları bulutlarla da gölgeledik; bir de üzerlerine kudret helvası ile bıldırcın indirdik. 'Size verdiğimiz temiz rızıklardan yiyin' dedik. Aslında onlar Bize zulmetmiş olmadılar; ancak kendilerine zulmedip duruyorlardı.
Yaşar Nuri Öztürk : Biz onları, oniki torun kabileye ayırdık. Toplumu kendisinden su istediğinde de Musa'ya, "asanı taşa vur" diye vahyettik. Taştan, oniki göze fışkırdı. Her oymak, su içeceği yeri belledi. Onların üzerlerine bulutları gölgelik yaptık, kendilerine kudret helvası ve bıldırcın indirdik. "Yiyiniz size verdiğimiz rızıkların temizlerinden!" onlar bize zulmetmediler, ama öz benliklerine zulmediyorlardı.


Kuran Mealleri Veritabanı ve Site Dosyalarını indirmek için TIKLAYINIZ.
[Sitemiz kurulum ve geliştirme aşamasındadır. Hatalar, eksikler bulunmaktadır! Lütfen dikkatli olunuz.]

{ayet_meali.php}